İnsanın kendini tekrar etmesi ne acı. Son günlerde olan-biten de aslında bu. (Toplum bundan münezzeh değil)
Mevlana ne demiş. “Dün dünle geçti cancağızım Bugün yepyeni şeyler söylemek lazım”.
Demiş ama, durum eskiden farksız ve yeni olarak ne söyleyeceğiz?
Mesele-i Müstehire’miz ne olmalı? Bence Devlet.
Bakalım derlemelere:
“Devletin Kur’an-ı Kerim’deki anlamı “gücün ve malın elden ele geçmesi”dir. Batı dillerindeki “state” kelimesinin sözlük manası “hal, durum, vaziyet”tir…
Devlet bir sürekliliktir, evet, lakin anlayış, düşünce ve yaklaşım tarzlarının farklılaşmasıyla değişen bir devamlılıktır. Zamanın ve şartların değişmesi ile yenilenen bir süreklilik. Zaten eğer değişemiyor ve yenilenemiyorsa bir devletin uzun süre yaşaması mümkün değildir.”
yucedevlet.com, sitesinde bunlar yazıyordu.
Lakin yukarıdaki özette geçtiği şekliyle ve başka mecralardaki bilgi akışı, veriler, tonlarca ‘Devlet’ tarifi/tahlili; işi zorlaştırmakta, yaklaşımlarımızı dar alana hapsetmektedir.
Siyasi birliktelik ve yapılanma ile toprağın (sınırların) belirleyici olduğu, hepimizin malumu olan ‘Devlet’ tanımı ve algılamasından biraz öte/dışarı çıkıp öznel anlamlarına yoğunlaşıldığı vakit olay bambaşka bir hal almaktadır. Daha basit, anlaşılır ve bize/insana has…
Mesela, en bilineni: (K.Sultan Süleyman’ın) “olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” sözüdür.
Adam oturaklıdır, Devlet gibi, deriz.
Adam güçlü, yine devletle hatırlanır.
Adam, o yörenin son sözü söyleyenidir, “Devlet son noktayı koydu” deriz.
Güzel bir ata, kısrağa dahi devlet gibi deriz ki; bu onun asaletine vurgudur.
Anadolu’da avlulu evlerin (Nerdeee, kalmadı ya...) en güzel yerine, ‘Devlet’ denir.
Hülasa, teşbih için de olsa ‘devlet’ bizde birçok anlamda kullanılır.
Devlet deyince özel isminin ötesinde en çok; sağlık, güç, adalet, seviyeli duruş, asalet, güzellik, süreklilik v.b genel kabul görmüş kavramlar akla gelir.
Gariptir, ‘Devlet’ her gün yol, su ve saire. yapar, nüfus kaydı tutar, tapu kaydı yapar…
Parayla oynar, güvenlik sağlar, sağlık hizmetleri verir. Okul açar, eğitir.
Bir sürü şeyle meşgul olur, ama sorsanız rasgele birine; kimse hemencecik bunları söylemez!
Tuhaf bir durum, bunu araştırmak lazım…
…………………
Jan Jack Rouseau’nun Sosyal Mukavele’si, Montesquieu’nun devlet tanımı filan umrumda değil. Niye olsun ki, bu toprakların ‘Devlet’ kavramına yüklediği o deruni anlamı el ne bilsin.
İşin acı yanı, bizde çok itibar gören bu iki Fransız aydınının fikirlerinden mülhem fikir beyan ettiklerini sananlar, o iki ismi (Bir yere bakmadan) yazamazlar bile.
Benim için, bu aydınların fikirlerinin doğruluğu-yanlışlığı önemli değil.
Neden mi? Batı’nın bu ve benzeri aydınlarını mehaz alarak, laf üretenlerin hiçbiri samimi değiller de ondan. Yani, onların “makyavelist” söylemlerine katık olmaktansa, gerici olurum daha iyi.
Söz benim olsun, yanlış olursa başka doğru beni doğrultur, ama benim doğrumla...
Yeri gelmişken, İbn-i Haldun, bu yazının neresine demeyin.
Ustaya haksızlık etmiş oluruz, ustayı ustalara yorumlatmak lazımdır...
Şimdi de aşağıdaki, üç farklı tarife bakalım:
-Ali Bayramoğlu’nun ( Yeni Şafak) yıllar öncesinde tarifi:
“Devlet, sokaktaki insan ne hissediyorsa odur”.
-Buna karşın ben ne demişim:
“Devlet; her kim ucundan neyi tutuyorsa oymuş! “
-D.Mehmet Doğan’ın sözlüğünde Devlet “Bir ülkede ortak kanunlara ve hükümete bağlı şekilde yaşayan topluluğun oluşturduğu siyasi teşkilat ve talih, baht, saadet, mutluluk, rütbe, mevki, nimet, zengin, varlıklı olmak”
Ama asıl gözden kaçırdığımız bir husus var ki, konunun bam teli, orada.
Devlet aslında su gibi bir şeydir, susuz yapılamaz.
Su insanı bazen yıkar, bazen de sel olur yıkar!
Biz yine de her güzel davranışa mukabil; ‘su gibi aziz ol’ deriz.
İşin mecraı değişince, o müthiş sözü ve gücünü unutur; Su gibi aziz bir devlet yerine, ‘Baba, otoriter, heykelimsi, soğuk...’ bir devleti yeğleriz.
Sakın şu derin çeteleri filan, bu meyanda düşündüğümü sanmayın.
Onlar ne derin, ne de devlet...
Çapları ve ortaya koydukları argümanlar ne derinliğe ne de Devlet’e yakışır.
Bizim avukat arkadaşın kulakları çınlasın. Ona yıllardır, “Merhaba Devlet” dediğimde, “yapma abi ya”, derdi, ürkerdi... Zor kabul ettirdim, ‘Devletli’ olduğunu.
Devleti önemsemekle, kabullenmek başka şeylerdir.
Bakın bugüne, Devleti önemseyenler, dayak yiyenler, kabullenenler (Biz Devletiz diyenler) başkaları...
He gülüm, he... Ormanda yaşayan herkes, ormancı olsaydı, memleket türküden geçilmezdi.
“Aman ormancı...” nidalarının bin çeşidiyle..
Elbette konumuz ile ilgili, neredeyse insanlık tarihi kadar derin ve sofistike sayısız felsefi yaklaşım vardır.
Fıkralar bile, devlet üstüne olunca farkını hissettirir.
Eğer (Fırtına bitince) ‘Devlet’ , bizi mahcup eder de devletlik yaparsa, o mevzuları o zaman
yazmak boynumun borcu olsun.
Yorumlar