Ayhan DEMİR Bulgaristan Başmüftüsü Mustafa Hacı Aliş ile Bulgaristan Müslümanlarının gündemini takip eden bir söyleşi gerçekleştirdi. Söyleşinin tam metni aşağıdadır:
Osmanlı döneminden sonra Bulgaristan'da kalmış olan Müslümanların dinî hayatlarının tanzim edilebilmesi için İstanbul'daki Şeyhülislamlık tarafından Başmüftülük Kurumu ihdas edilmiştir. Cemaatimiz imamlarını, imamlar bölge müftülerini ve bölge müftüleri de kendi aralarında başmüftüyü seçerler. Başmüftü seçildikten sonra Şeyhülislamdan menşûrunu alır ve Bulgaristan makamları tarafından tanınarak göreve başlar. Komünistlik döneminde ise bu usul bozulmuştur." Ders verecek yeterli sayıda hocamız yok. Bu sebeple mutlaka Türkiye'den destek almak zorundayız. Çünkü başka bir ülkeden getirecek olursak, bir sürü problem meydana gelecek. Bulgaristan Müslümanlarının çoğu Türkçe konuştukları için hocalarımız Türkiye'den gelirse meselemiz halledilebilir. Aynı zamanda da Bulgaristan'daki Müslümanlar, kalben Türkiye'ye yakın oldukları için, Türkiye'ye özel bir bakışla bakıyorlar. Bu yüzden maddi ve manevi desteği en çok Türkiye'den bekliyorlar." Bulgaristan'daki Müslümanlar ilgi bekliyor Uzun yıllar komünist rejim altında ezilen Bulgaristan'daki Müslümanların, inancını doğru öğrenmesi ve kendi dini liderlerini özgürce seçebilmesi için mücadele eden Bulgaristan Başmüftüsü Mustafa Hacı Aliş ile önemli bir söyleşi gerçekleştirdik
İsterseniz, Bulgaristan'da yaşayan Müslümanların sayısı ve etnik kökenleri ile başlayalım...
Sekiz milyona yakın bir nüfusa sahip olan bu ülkede halkın yaklaşık yüzde 20-25'ini Müslümanlar oluşturuyor. Resmi istatistiklere göre, Müslümanların sayısı bir milyona yakın olmasına rağmen, Müslümanların gerçek sayısı bir buçuk milyondan fazladır. Bulgaristan Müslümanları etnik köken itibarıyla Türk, Pomak yani Türkçesi unutturulmuş bir millet, Çingene, Tatar ve Makedonlardan oluşan bir toplumdur. Komünizm döneminde İslam'a ve Müslümanlara karşı bir kampanya başlatılmıştır. Komünistliğin çökmesinden sonra bu kampanya aşağı yukarı bittiyse de Müslümanların problemleri bitmedi.
Sizce, AB ülkesi olan Bulgaristan'da, Müslümanlara verilen haklar yeterli mi?
Bulgaristan Anayasasına göre, din ve devlet ayrıdır. Devletin, din işlerine karışması anayasaya aykırıdır. Buna rağmen bütün dönemlerde devlet Müslümanları işlerinde hiçbir zaman serbest bırakmadı. Söz gelimi, Bulgaristan kanunlarına göre devlet okullarında din dersi okutmak serbesttir. Hâlbuki din dersi, Bulgaristan'daki okulların çok azında okutulmaktadır. Bu hususta verilebilecek bir başka misal ise, ibadethaneler hakkındadır. Bulgaristan kanunlarına göre, bir yerleşim yerinde birden fazla mabet bulunamadığı takdirde, mevcut olan mabedin ibadete açılması gerekmektedir. Bulgaristan'da, Eski Zağra'da (Stara Zagora) birkaç şehirde, Osmanlı döneminden kalmış tek bir cami bulunmaktadır. Yerli Müslümanlar ve Başmüftülük tarafından her ne kadar o caminin ibadete açılması istendi ise de, söz konusu cami, hâlâ ibadete açık değildir. Buna benzer olaylar, Köstendil (Küstendil), Samakov (Samokov), Dupniçe (Dupnitsa) gibi yerler için de söz konusudur.
Osmanlıdan sonra Bulgaristan Müslümanları
Bulgaristan Başmüftülüğü'nün yapılanması ve faaliyetlerinden bahseder misiniz?
Osmanlı döneminden sonra Bulgaristan'da kalmış olan Müslümanların dinî hayatlarının tanzim edilebilmesi için İstanbul'daki Şeyhülislamlık tarafından Başmüftülük Kurumu ihdas edilmiştir. Cemaatimiz imamlarını, imamlar bölge müftülerini ve bölge müftüleri de kendi aralarında başmüftüyü seçerler. Başmüftü seçildikten sonra Şeyhülislamdan menşûrunu alır ve Bulgaristan makamları tarafından tanınarak göreve başlar. Komünistlik döneminde bu usul bozulmuş ve komünistlikten sonra imamlar, bölge müftüleri ve başmüftü yine seçimle göreve gelmeye başladı. Bugün Bulgaristan'da Müslümanlar, başta Başmüftülük olmak üzere, 18 bölge müftülüğü, 920 imam, bin 170 cami encümeni, bin 156 cami ve 302 mescide sahiptir. Bulgaristan'daki Müslümanların başta gelen problemleri cehalettir. Yani komünizm devrinde İslam'la ilgili her şey yasak olduğu için Müslümanlar kendi dinlerinden iyice uzaklaştırılmışlardır. Bu sebeple Başmüftülüğümüz; din hususunda Müslümanları bilinçlendirmek, ibadetlerini ve inançlarını öğretmek, din adamları yetiştiren üç İmam Hatip Lisesi ve Sofya'da bulunan Yüksek İslâm Enstitüsü'nü ayakta tutmak gibi hususlarda Bulgaristan'daki Müslümanlara hizmet vermektedir. Ayrıca, ihtiyaç duyulduğu takdirde dönem dönem, imamlara yeni bilgilerin verildiği "imam kursları" düzenleniyor. Kur'ân kursları düzenlemek suretiyle de genç Müslümanların, inanç ve ibadetlerini öğrenmesi sağlanmaktadır. Aynı zamanda yurt dışına talebe göndermeye çalışıyoruz. Kendi okullarımızda kadro yetiştirmeye çalışıyoruz. Aylık bir gazetemiz var. Bu gazetede Müslümanların durumları, ilişkileri hakkında yazılar yazıyoruz. Müslümanların kimliğini kaybetmemesi için irşat çalışmalarımız da bulunmaktır.
İmam Hatip Lisesi ve Yüksek İslam Enstitüsü'nde ders verecek yeterli sayıda hocanız var mı?
Ders verecek yeterli sayıda hocamız yok. Bu sebeple mutlaka Türkiye'den destek almak zorundayız. Çünkü başka bir ülkeden getirecek olursak, bir sürü problem meydana gelecek. Bulgaristan Müslümanlarının çoğu Türkçe konuştukları için hocalarımız Türkiye'den gelirse meselemiz halledilebilir. Aynı zamanda da Bulgaristan'daki Müslümanlar, kalben Türkiye'ye yakın oldukları için, Türkiye'ye özel bir bakışla bakıyorlar. Bu yüzden maddi ve manevi desteği en çok Türkiye'den bekliyorlar.
Bulgaristan'daki Müslümanlar, inanç ve ibadet özgürlüğüne, gelenek ve göreneklerini canlı tutma imkânına sahipler mi? Kendi dini liderlerini özgürce seçebiliyorlar mı?
Komünistlik dönemi ile bu dönemi kıyaslayacak olursak, elbette ki, bugün Müslümanlar daha serbesttirler. Fakat belirttiğim gibi kanunlarda birçok eksiklikler var. Dinler Yasasına göre, Bulgar Ortodoks Kilisesine verilen imtiyaz, diğer dinlere verilmemiştir. Aynı zamanda devlet idarecileri bütün Bulgaristan vatandaşına aynı muamele yapmamaktadırlar. Misal olarak, bir Müslüman devletten bir şey istediği takdirde, sırf Müslüman olduğu için ikinci sınıf muamele görüyor. Bununla birlikte Müslümanlar bir cami yapmak isterlerse, devlet memurları bir sürü engeller ortaya atmaktadırlar. Dinî liderlerini seçmek hakkına gelince... Kanunlara göre her ne kadar serbestlik verilmiş olsa da fiilen o kanunlar uygulanmamaktadır. Ancak komünizmin çökmesinden sonra, bazı kişilerin kişisel hesapları yüzünden, Müslümanların arasına bir ikilik sokuldu. Daha önce komünist iktidar tarafından tayin edilmiş bir müftümüz vardı. Bir de millet tarafından seçilmiş müftümüz vardı. Bu durum altı, yedi sene devam etti. 1997 yılında Müslümanlar bu durumun kendi lehlerine olmadığı ve iyi sonuç getirmediği görüldüğünden, bir kongre düzenlenmesi kararı alındı. Bu kongrede mevcut ikiliğe son verilmesi için yeni bir tüzük kabul edildi. O kongrede aynı zamanda yeni bir yönetim seçildi. Komünist rejim çökünce ilk baş müftülük seçiminde Fikri Salih, 1997'nin Kasım ayında yapılan seçimlerde ise bendeniz Müslümanların oyu ile bu göreve layık görüldüm. Ancak, komünist rejim döneminde Todor Jivkov tarafından müftü yapılan bu şahıs, dinî tahsili ve bilgisi olmamakla birlikte, bugün de devlet tarafından destekleniyor. Müslümanların başına getirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Devlet, seçilen dinî liderleri tanımak istemiyor. Devlet adamları, Müslümanların bu hususlarda yaptığı, bütün itirazları göz ardı etmektedir.
Çifte başmüftülük meselesi...
Peki, bu "çifte başmüftülük" meselesi nedir? Komünist lider Todor Jivkov'un seçtiği Nedim Gencev'in yeniden müftülüğün başına getirilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Komünistliğin çökmesinden sonra yani 1991 yılından itibaren Müslümanlar, Nedim Gencev'i Başmüftü olarak tanımadı. Müslümanlar, kendi dinî liderlerini seçtiler. Ancak Gencev, eski istihbarat mensupları tarafından desteklendi ve bu meseleyi mahkemeye götürdü. Buna rağmen Müslümanlar haklarından taviz vermedikleri için o zamanki hükümet Nedim Gencev'i müftülüğe getiremedi. 1996 yılında komünistler seçimleri kazanarak iktidara geldikten sonra Gencev'i yeniden müftülüğe getirdiler. Seçilmiş din adamları, savcı ve polis eşliğinde, müftülük dairelerinden çıkarıldılar. 1997 yılına gelindiğinde ise, birleştirici bir kongre yapıldı. Nedim Gencev de, "Kongreye giderek bu ikiliğe bir son vereceğiz" demişti. Sayıları az olsa da, o zamana kadar, Nedim Gencev'i destekleyen imamlar da bu kongreye katıldılar. Ancak kongreden iki gün önce Nedim Gencev, seçilemeyeceğini anlamış olsa gerek ki, kongreye katılmadı. O zaman seçilen idareye karşı yine mahkemede dava açmak suretiyle Müslümanların birliğini bozmak istedi. 2002 yılında, Bulgaristan Parlamentosu yeni bir "Dinler Yasası" çıkardı. Bu yasa ile seçilen din adamlarının tescili yetkisi mahkemeye devredildi. Bu durum Gencev'in çalışmalarına, yani Müslümanları bölmek için çok yardımcı oldu. Bu konularda Bulgaristan devleti iki defa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde mahkûm olmuş olmasına rağmen Gencev'in faaliyetleri durdurulmadı. 1996'dan sonra Müslümanlar altı tane kongre yaptı ve tescilini tamamladı. Ancak, mahkeme bütün bunları görmezden gelerek, Nedim Gencev'i zorla Bulgaristan'daki Müslümanların başına getirmek istiyor.
Peki, Nedim Gencev bu güç ve desteği nereden alıyor? Arkasında halk desteği var mı?
Bu konuda benim hiç çekinmeden söylediğim bir şey var, onu burada da tekrar ediyorum: Bu adam yalnız değildir. Bunun arkasında bazı siyasi partiler var. Belki istihbarat da onunla beraberdir. İşte bu güçleri kullanarak Müslümanları bölmeye çalışıyorlar. Şimdi bu adam sürekli bizim aleyhimizde davalar açıyor. Mahkemeden mahkemeye gidiyor. Onun maksadı açtığı davaları kazanmak değil. Onun ve adamlarının istedikleri Müslümanlar hep mahkemelerde uğraşsınlar, hep mahkemelere gitsinler, kendi problemleriyle uğraşamasınlar. Böyle bir maksatla bu adam bazı yerlerden destek buluyor ve Müslümanların birliğini bozmaya çalışıyor. Elhamdülillah, arzu ettikleri gerçekleşmedi. Bulgaristan'daki Müslümanlar, bunların amaçlarını anladıktan sonra birleştiler. Artık Müslümanların büyük çoğunluğu bu tür şeylere kulak asmamaktadır. Müslümanlara faydalı olan şeylerle uğraşmaya başladılar. İnanıyorum ki yakın bir gelecekte bu tür şeyler ortadan kalkacaktır.
Osmanlı, Balkanların birçok yerinde olduğu gibi, Bulgaristan bölgesinde de camiler, kervansaraylar, çeşmeler, hanlar, hamamlar imar etmişti. Bugün bu yapılar ne durumda?
Tabii ki, Bulgaristan'da da Osmanlılardan kalan miras mevcuttur. Ancak başka ülkelerde olmayan bir şekilde Bulgaristan'da kalan Osmanlı mirası tahribata maruz kalmıştır. Mesela Sofya şehrinde seksen iki camiden bugün ibadete açık tek bir cami bulunmaktadır. Filibe şehrinde altmış üç camiden ibadete açık iki cami kalmıştır. Tabii, bütün bunlara rağmen, hâlâ ayakta kalmayı başaran birçok cami, tekke, saat kulesi ve köprü vesilesiyle, Bulgaristan'da Osmanlı izlerini görmek mümkündür.
Bulgaristan'daki, vakıf mallarının idaresi kimde bulunuyor? Bulgaristan'daki Müslümanlar, vakıf mallarını özgürce kullanabiliyor mu?
Osmanlı döneminden sonra camilerin yıkılmasıyla birlikte vakıf malları devletleştirilmiştir. Komünistliğin çökmesinden sonra çok az sayıda vakıf malı Müslümanlara iade edilmiştir. Şimdi onları geri almaya çalışıyoruz. Bazı vakıf malları için dava açılmış ve geri talep edilmiştir. Onların iade edilmesi için yeni bir karar çıktı. Ancak bu kararın uygulanabilmesi için vakıf mallarının iyi tespit edilmesi arşiv belgeleriyle vakıf malları olduğunun belgelenmesi gerekiyor. Eğer vakıf mallarını söz konusu karar çerçevesinde geri alamazsak o zaman mahkemeye başvurmamız gerekiyor. Birçok vakıf mallarının belgeleri bulunmadığı gibi, Müslümanlar da onları araştırmıyorlar.
Bulgaristan'ın insan hakları karnesi...
Avrupa Birliği üyesi olan Bulgaristan, insan hakları konusunda nasıl bir yaklaşıma sahip? Batı Trakya Türk Azınlığının etnik kimliğini kabul ediyor mu?
Bulgaristan Avrupa Birliği üyesi olmakla birlikte dinî ve etnik azınlıkları kabul etmemektedir. Onların iddiası bütün insanlar eşittir, hakları verilmiştir. Dolaysıyla etnik ve dinî gruplar ayrımına lüzum kalmamaktadır. Elbette, onların iddiaları asılsızdır, Müslümanlar onları kabul etmemektedir.
Bulgaristan'da İslâm ve Müslümanların geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Buraya kadar ifade ettiğimiz problemler, Müslümanları birleştiriyor ve şuurlandırıyor. Bulgaristan Müslümanlarının arasında bir uyanış var. Özellikle gençler, komünist döneminde yaşamadıkları için, onların düşünceleri daha hür ve mert. Gençler dinlerini yaşamak istiyorlar. Bu doğrultuda İslâm'ı öğrenmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Fakat cehalet hâkim durumda. Gençlerimizin sorularına tatmin edici cevaplar verebilecek İslami kitapları, Bulgarcaya çevirmek ve bastırmak niyetindeyiz. Gençlerimize seminerler, kamplar ve kurslar yapmak niyetindeyiz. Bunu da yapmaya çalışıyoruz. Ayrıca gençlerimizi yurt dışına göndererek dinlerini öğrenerek kendi insanlarına öğrendiklerini anlatmalarını hedefliyoruz. Öte yandan Hıristiyanlar ve Yehova Şahitleri gibi bazı sapık akımların mensupları gelerek gençlerimizin arasına giriyor, onları kendi camialarına çekmeye çalışıyorlar. Bazı köylerde hiçbir Hıristiyan olmadığı halde kilise yapmaktadırlar. Türkçeye çevirdikleri İncil'i büyük kasabalarda, bazı Çingene mahallelerinde Müslümanlara dağıtmaktadırlar. Çingene mahalleleri fakir oldukları için onlara aynı zamanda maddi destekte bulunmaktadırlar. Ve bu taktiklerle Müslümanları kendi dinlerinden çekmeye çalışıyorlar. İktisadi problemler en çok Müslümanlarda etkisini gösterdiğinden bu durumu kullanarak Müslümanları kendi saflarına çekmeye çalışıyorlar. Fakat biz inanıyoruz ki, bizim Müslümanlarımız, Bulgaristan dışında yaşayan Müslümanların desteğiyle bunları halledecektir. İleriye doğru bunlar ortadan kalkacaktır inşallah. Yakın bir gelecekte Müslümanları çok daha güzel günlerin beklediğine inanıyorum.
Bulgaristan'daki Müslümanlara yönelik misyonerlik faaliyetleri ne durumda? Bu misyonerlik faaliyetlerine karşı ne tür faaliyetler yürütüyorsunuz?
Misyonerler, Müslümanları Hıristiyanlaştırmak için çok büyük faaliyetler göstermelerine rağmen, şükürler olsun ki, pek bir mesafe alamamaktadırlar. Bu başarısızlığı bizzat onların sitelerinden öğrenmekteyiz. Son zamanlarda en çok faaliyet gösterdikleri bölgeler Vidin, Lom, Sofya vs., yani Çingenelerin yaşadıkları bölgelerdir. Biz oralara imam göndermek, yaz tatilinde Kur'ân kursları yapmak, kitap dağıtmak, dinî bayramlarda etkinlikler düzenlemek suretiyle misyonerlerin faaliyetlerini önlemeye çalışıyoruz.
Bulgaristan'daki Türk, Pomak ve diğer topluluklara mensup Müslümanlar, siyasal anlamda yeterli temsil kabiliyetine sahipler mi?
Hak ve Özgürlükler Hareketi, her ne kadar Türk ve Müslüman partisi olarak algılansa da, maalesef Türk ve Müslümanların haklarını beklediğimiz gibi savunmamaktadır. Buna rağmen Türk ve Müslümanlara en yakın siyasî örgüt olduğu için Müslümanlar genellikle onlara oy vermektedir.
Son olarak Türk devletine ve halkına mesajınız nedir?
Din, dil ve kültür gibi etkenler bizi Türkiye ile birleştiren unsurlardır. Biz kendimizi Türk halkından ayrı görmüyoruz. Bulgaristan'daki Müslümanlar olarak, önce Allah'a güveniyoruz. O'ndan sonra her türlü desteği Türkiye devleti ve Türk halkına güveniyoruz. Bu sebeple, Türkiye'de yaşayan Müslümanların, Bulgaristan'daki dindaşlarının dertleri ile yakından ilgilenmelerini bekliyoruz.
Mustafa Hacı Aliş kimdir?
1962 yılında Draginovo (Koru Ova) köyünde dünyaya geldi. İlk ve ortaokulu kendi köyünde tamamladıktan sonra Velingrad kasabasında Orman Lisesi bitirdi. Çeşitli hocalardan dersler aldı. 1990'da kendi köyünde imam oldu. 1993'te üniversite eğitimi için Ürdün'e gitti. Yermük Üniversitesi İlâhiyat Fakültesinden mezun oldu. 1997'de Bulgaristan Başmüftüsü seçildi. Aynı dönemde Yeni Bulgar Üniversitesinde dinler tarihi sahasında mastır yaptı. 2000'de Yüksek İslâm Şurası Başkanı seçildi. Aynı dönemde Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Din Sosyolojisi Anabilim dalında doktorasını tamamladı. 2005, 2008 ve 2009 yıllarında tekrar Başmüftü seçildi. Halen, seçilmiş olarak, Başmüftülük görevini devam ettiriyor. Evli ve iki çocuk babasıdır.
MİLLİ GAZETE
Yorumlar