Duyuru

Balkanlar’ın Kürtler’i: Makedonlar

  /   3919   /   28 Ağustos 2014, Perşembe

 Yazdır

  

Halk arasında kullanılan bir deyim vardır, “İnsanlar çift yaratılmıştır” diye.

“İkiz insanlar” gördüm, “ikiz kuleler” duydum, “ikiz kombinasyonlar” biliyorum. Fakat “ikiz kavimler” ve “ikiz coğrafyalar” var mıdır? Böyle bir şey mümkün müdür?

Dünyanın farklı yerlerinde bulunan fakat her şeyleriyle, tarihleriyle, coğrafyalarıyla, sosyolojik karakterleriyle, kültürleriyle, siyasî kaderleriyle, geçmişleri, şimdiki durumları ve gelecekleriyle, sevinç ve üzüntüleriyle, kayıp ve beklentileriyle, şiirleri ve türküleriyle, söyledikleri ama en çok da “söyleyemedikleriyle”, her şeyleriyle ama her şeyleriyle aynı olan iki millet olabilir mi yeryüzünde?

Böyle bir şey nasıl olabilir?

Bu yaşıma kadar 21 ülke gezdim dünyada. Bunlardan 15 tanesini kaleme aldım üstelik. Topraklarına ayak bastığım ülkelerin sadece 6 tanesini yazıya dökmemişim. Hayatta olduğum müddetçe bir beklentim yok bunlardan; amacım, öldükten sonra İnşallâh-û Teâlâ arkamda bir Seyahatname bırakmak.

Makedonya’nın beni şaşırttığı kadar, dünyada gördüğüm hiçbir ülke şaşırtmadı bugüne kadar.

Ne Mısır’ın başkenti Kahire’de isimleri “Mescîd’ul- Kûrdî” (Kürt Mescîdi) olan camileri gördüğümde (üstelik bunlardan biri bizzat kendi atam Okçu Yusuf  tarafından yapıldığı halde) ve yine Mısır’daki İbn-i Tulun Camiî’nin tam da Hz. Musa (as)’nın Allâh’ın yardımıyla Fir’âwun’un emrindeki sihirbazların sihirlerini bozduğu yerde inşâ edildiğini öğrendiğimde bu kadar şaşırmıştım...

Ne Pakistan’ın başkenti İslamâbâd’daki – ülkenin sembolü olan – dünyaca meşhur, binlerce kişinin aynı anda namaz kılabildiği, İslam dünyasının en muhteşem camilerinden biri olan Faysal Mescîdi’nin Dersimli bir Kürt mimar ve üstelik CHP Ankara Belediye Başkanlığı yapmış olan Cevat Dalokay tarafından yapıldığını öğrendiğimde bu kadar şaşırmıştım...

Ne İsviçre’de arabamla şehir şehir, göl göl ve ırmak ırmak gezerken karşıma çıkan tüm tabelaların “4 dilli” olması ve çizgi film kahramanı küçük dağlı kızı Heidi’nin koca bir dünya tarihinden bile daha fazla ilgimi çekmesi karşısında bu kadar şaşırmıştım...

Ne Fransa’nın beşkenti Paris’in “20. Paris” semtinde dolaşırken, sabahtan akşama kadar polisler hariç bir tane beyaz adam görmemem, herkesin Afrika kökenli siyâh olması ve kendimi sanki Nairobi veya Kinşasa’daymışım gibi hissetmem karşısında bu kadar şaşırmıştım...

Makedonya’nın beni şaşırttığı, hayretlere düçar ettiği kadar, hiçbir ülke şaşaırtamamıştı beni..

Fakat bir tek, evet, sadece, tam da Arabistan’daki son yüzyılın en büyük sel felâketine denk gelen ve yüzlerce hacı adayının hayatını kaybettiği 2005 Haccı’nda, Mescîd-i Haram’ı, Allâh’ın evi Kâbe’yi sel suları altında gördüm ki, Beytullâh’ı su altında görmek, insanlara sanırım ancak 200 yılda bir, 300 yılda bir nasib olacak bir olaydır.

Evet, belki de hayatım boyunca şâhidlik ettiğim en ilginç olaydır, bu... Sel sularına kapılmış olan Kâbe... Sular dindikten sonra, çevredeki işyerlerinin sokağa ve yollara saçılmış tüm eşyâları... Yerlerde, çamur içinde Qûr’an-ı Kerîm’ler...

Ki o sel baskınında, dibinde bulunduğumuz ve otel olarak kullanılan yüksek bir binanın alelacele çatısına çıkarak sağ kurtulmuştuk. Binanın çatısından, Mekke şehrini çevreleyen dağlara baktığımızda ise, inanılması güç bir doğa olayına şâhidlik ediyorduk. 24 saattir şiddetini hiç azaltmadan yağan yağmur suları, şehrin etrafını kuşatan heybetli dağların tepesinden güçlü ırmaklar halinde akıyorlardı aşağıya doğru. Şehrin dört bir yanından nehirler akıyordu aşağıya ve bu yağış birkaç saat sonra dinmezse, Mekke şehri “Mekke Gölü” olacaktı.

Ancak Hacc’ı kaleme almadığım için bunu paylaşmamıştım. Ve fakat, canımızı kurtarmak için tepesine çıktığımız o yüksek apartmanın en üstünden makinâmla çektiğim fotoğraflar (su üzerinde gemiler gibi yüzen arabalar, dağdan aşağı tufan gibi akıp gelen yağmur ırmakları, kaçışan insanlar), hâlâ duruyorlar. Tarihî bir hadisenin, henüz hiçbir yerde yayınlatmadığım çarpıcı fotoğraflarıdır onlar.

Seyahatnamemiz dahilindeki ülkeler içinde beni en çok şaşırtan ise, Makedonya oldu.

* * *

Sohbetimizn başında bir soru sormuştuk: “İkiz kavimler” ve “ikiz coğrafyalar” var mıdır? Böyle bir şey mümkün müdür?

Dünyanın farklı yerlerinde bulunan fakat her şeyleriyle, tarihleriyle, coğrafyalarıyla, sosyolojik karakterleriyle, kültürleriyle, siyasî kaderleriyle, geçmişleri, şimdiki durumları ve gelecekleriyle, sevinç ve üzüntüleriyle, kayıp ve beklentileriyle, şiirleri ve türküleriyle, söyledikleri ama en çok da “söyleyemedikleriyle”, her şeyleriyle ama her şeyleriyle aynı olan iki millet olabilir mi yeryüzünde?

Makedonlar ile Kürtler “ikiz kavimler”, Makedonya ile Kürdistan ise “ikiz coğrafyalar”...

Dînleri ve dünyadaki yerleri hariç, her şeyleri ama her şeyleri “aynı”.

Dikkat edin; “benziyor” demiyorum, “tıpatıp aynı” diyorum.

İnsanlar “ikiz” doğabiliyor ama kavimler, halklar da “ikiz” olabiliyor demek ki. Hatta ülkeler, coğrafyalar da...

Öylesine bir “aynı”lıktır ki bu, Makedonlar’dan ve Kürtler’den bahsetmek için, bunları ayrı ayrı anlatmaya gerek yoktur. Sadece birinden bahsedin; ikisini birden anlatmış olursunuz. Tuhaf olan; aynı şeyin Makedonya ve Kürdistan için de geçerli olması.

Hem kendileri öyle, hem de ülkeleri.

İşte size “iki ülke, iki millet, ama tek tarif”:

Tarihî ve kadim Makedonya ülkesi, 6 parçaya bölünmüş bir coğrafyadır ve bu parçalardan sadece biri bugün “devletleşmiş” bir statüdedir. Tarihî ve kadim Kürdistan ülkesi de 5 parçaya bölünmüş bir coğrafyadır ve bu parçalardan sadece biri bugün “devletleşmiş” bir statüdedir.

Benzerlik sadece yukarıda anlattığım ile sınırlı kalsaydı, iyiydi. Hayret vericidir ki, ayrıca her bir parçası da ayrı ayrı biribirine benzemektedir. İnsana “Pes” dedirten, “Ancak bu kadar olur” dedirten, inanılması hakiket güç olan bir benzerlik durumu var ortada. Hem parçalanmış ve bu parçalardan sadece birinin devletleşmiş olmasıyla benziyorlar, hem de, her parça ayrı ayrı biribirine benziyor. Makedonya, bağımsız Makedonya Cumhuriyeti ile Yunanistan, Bulgaristan, Arnavutluk, Kosova ve Sırbistan arasında 6 parçaya bölünmüş bir coğrafya. Kürdistan ise, federal Kürdistan Devleti ile İran, Suriye, Türkiye ve Ermenistan (Laçin) arasında 5 parçaya bölünmüş bir coğrafya. Şimdi her parçayı ayrı ayrı kıyaslarsak, ortaya şöyle bir “ikiz kombinasyon” çıkıyor: Makedonya Cumhuriyeti = Kürdistan Federal Devleti, Yunanistan Makedonyası = İran Kürdistanı, Bulgaristan Makedonyası = Türkiye Kürdistanı, Sırbistan Makedonyası = Suriye Kürdistanı, Arnavutluk Makedonyası = Laçin Kürdistanı... Şimdi bu kombinasyonu neye göre yaptığımızı ve niçin “ikiz” olarak nitelediğimizi açıklayalım: MAKEDONYA CUMHURİYETİ = KÜRDİSTAN FEDERAL DEVLETİ: Makedonya Cumhuriyeti, 6 parçaya bölünmüş kadim Makedonya coğrafyasının “devletleşmiş” tek parçasıdır. Kürdistan Federal Devleti de 5 parçaya bölünmüş kadim Kürdistan coğrafyasının “devletleşmiş” tek parçasıdır... YUNANİSTAN MAKEDONYASI = İRAN KÜRDİSTANI: Yunanistan Cumhuriyeti devleti “Makedonya” ismini bırakın yasaklamayı, Makedonlar’ın yaşadığı bölgeyi bizzat “Makedonya” olarak nitelemiştir. Yani Yunanistan’da Makedonlar’ın yaşadığı vilayetin resmî ismi bile “Makedonya” olup, burada yaşayan Makedonlar hem ülkenin resmî dili Yunanca, hem de kendi anadilleri olan Makedonca eğitim görürler. Makedonlar’ın yaşadığı yerin resmî ismi “Makedonya”dır ve hatta başkenti bile vardır; Selanik. Bu bölgeden Yunanistan Parlamentosu’na giren milletvekilleri de “Makedonya milletvekili” olarak girerler. Yunanistan Makedonyası’na aracınızla gittiğinizde, karşınıza kocaman bir “Makedonya’ya Hoşgeldiniz” tabelası çıkar. İran İslam Cumhuriyeti devleti de “Kürdistan” ismini bırakın yasaklamayı, Kürtler’in yaşadığı bölgeyi bizzat “Kürdistan” olarak nitelemiştir. Yani İran’da Kürtler’in yaşadığı vilayetin resmî ismi bile “Kürdistan” olup, burada yaşayan Kürtler hem ülkenin resmî dili Farsça, hem de kendi anadilleri olan Kürtçe eğitim görürler. Kürtler’in yaşadığı yerin resmî ismi “Kürdistan”dır ve hatta başkenti bile vardır; Senendec (İran Kürdistanı’nın başkenti Senendec’in hatta Farsça ismi “Sinneh” şeklindedir ama resmîyette şehrin Farsça ismi değil Kürtçe ismi geçerlidir. Resmîyette!). Bu bölgeden İran Parlamentosu’na giren milletvekilleri de “Kürdistan milletvekili” olarak girerler. İran Kürdistanı’na aracınızla gittiğinizde, karşınıza kocaman bir “Kürdistan’a Hoşgeldiniz” tabelası çıkar... BULGARİSTAN MAKEDONYASI = TÜRKİYE KÜRDİSTANI: Bulgaristan’da “Makedonya” ismini telaffuz etmeniz bile “bölücülük”le suçlanmanız, hapse atılıp hayatınızın kararması için yeterlidir. Bulgar devletinin resmî tezine göre “Makedon” diye bir kavim yoktur, bunlar aslında Bulgar’dır (belki de kışın dağda gezerken “Makt Mukt” diye ses çıkardıkları için böyle denilmiştir). Bulgaristan’da bırakın “Makedonca eğitim hakkı” talep etmeyi, sokakta bile Makedonca konuşursanız ceza alırsınız. Bulgaristan Makedonyası’ndaki bütün köylerin gerçek Makedonca isimleri zorla haritadan silinmiş, onlara uydurma Bulgarca isimler verilmiştir. Bulgar devleti bu inkâr ve asimilasyon politikasını sadece Makedonlar’a değil, ülkede yaşayan tüm etnik topluluklara (Türkler, Pomaklar vs.) karşı uygulamıştır. Bulgar devletine göre Bulgaristan’da yaşayan herkes Bulgar’dır. Türkiye’de de “Kürdistan” ismini telaffuz etmeniz bile “bölücülük”le suçlanmanız, hapse atılıp hayatınızın kararması için yeterlidir. Türk devletinin resmî tezine göre “Kürt” diye bir kavim yoktur, bunlar aslında Türk’tür (kışın dağda gezerken “Kart Kurt” diye ses çıkardıkları için böyle denilmiştir). Türkiye’de bırakın “Kürtçe eğitim hakkı” talep etmeyi, sokakta bile Kürtçe konuştukları için insanlar para cezası almış, konuştukları her Kürtçe kelime başına 1 TL ceza ödemişlerdir. Türkiye Kürdistanı’ndaki bütün köylerin gerçek Kürtçe isimleri zorla haritadan silinmiş, onlara uydurma Türkçe isimler verilmiştir. Türk devleti bu inkâr ve asimilasyon politikasını sadece Kürtler’e değil, ülkede yaşayan tüm etnik topluluklara (Lazlar, Gürcüler, Ermenîler, Araplar, Rumlar, Çerkesler vs.) karşı uygulamıştır. Türk devletine göre Türkiye’de yaşayan herkes Türk’tür... SIRBİSTAN MAKEDONYASI = SURİYE KÜRDİSTANI: Sırbistan devleti Makedonlar’a “insan” gözüyle bile bakmaz. Sırbistan’da Makedonlar’ın pasaport alma hakkı bile yoktur. “Vatandaşlık” dahi yarım yamalak verilmiştir. Sırbistan’da Makedonlar bir nevi “çingene” olarak görülürler. Sınırın öte yakasındaki akrabalarını bayramlarda ziyaret etme hakları bile yoktur. Sırbistan’da devlete hâkim olan rejim de ayrıca “Sosyalist Nasyonalizm” temelleri üzerine oturan bir ideolojiye sahiptir. İçeride kendi Hristiyan halkına kan kusturur ama dünya arenasında kendini “Yabancı güçlere karşı Hristiyan halkların direniş kalesi” olarak lanse etmekte pek mahirdir. İnsanları tek tek öldürmeyi pek sevmez; daha çok toplu katliâmlar yapmaktan hoşlanır. Suriye devleti de Kürtler’e “insan” gözüyle bile bakmaz. Suriye’de Kürler’in nüfûs cüzdanı alma hakkı bile yoktur. “Vatandaşlık” dahi verilmemiştir. Suriye’de Kürtler bir nevi “çingene” olarak görülürler. Sınırın öte yakasındaki akrabalarını bayramlarda ziyaret etme hakları bile yoktur. Suriye’de devlete hâkim olan rejim de ayrıca “Sosyalist Nasyonalizm” temelleri üzerine oturan bir ideolojiye sahiptir. İçeride kendi Müslüman halkına kan kusturur ama dünya arenasında kendini “Yabancı güçlere karşı Müslüman halkların direniş kalesi” olarak lanse etmekte pek mahirdir. İnsanları tek tek öldürmeyi pek sevmez; daha çok toplu katliâmlar yapmaktan hoşlanır... ARNAVUTLUK MAKEDONYASI = LAÇİN KÜRDİSTANI: Her ikisi de çok küçük toprak parçaları olduklarından varlıkları ile yoklukları arasında pek bir fark yoktur.

Bağımsız Makedonya Cumhuriyeti’nin ilân ediliş tarihi Eylül 1991, Federal Kürdistan Devleti’nin ilân ediliş tarihi ise Ekim 1991’dir. İki devletin kuruluşu arasında sadece bir ay zaman vardır.

Her iki devlet de daha önce ait oldukları ülkenin parçalanması neticesinde kurulmuşlardır ve her iki parçalanma da başını ABD ve NATO’nun çektiği uluslararası yabancı işgalci gücün bu topraklara yerleşmesi akabinde vuk’u bulmuştur.

Her iki devletin bayrağında da GÜNEŞ sembolü vardır ve ayrıca hem Makedon devletinin hem de Kürt devletinin bayrağındaki güneş tam ortada olup, rengi sarıdır.

Balkanlar bölgesinin tarih boyunca en büyük komutanı Makedonlar arasından çıkmıştır: Büyük İskender... Ortadoğu bölgesinin de tarih boyunca en büyük komutanı Kürtler arasından çıkmıştır: Selâhaddîn Eyyubî.

Her iki coğrafya da yüz yıl öncesine kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun “eyaleti” durumundaydılar.

Türkler’in Makedonlar’la ilk tanışma tarihi 1371 Çirmen Meydan Muharebesi, Kürtler’le ilk tanışma tarihleri ise 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi’dir. Arada tam 300 yıl vardır. Ne bir yıl eksik, ne bir yıl fazla; tamı tamamına 300 yıl.

“Makedon” isminin kaynağı Eski Yunan dilindeki “makednós” (μακεδνός) sözcüğü olup “uzun boylu insan” demektir. “Kürt” isminin kaynağı ise – bir görüşe göre – Eski Guti dilindeki “kort / kurtie” sözcüğü olup “güçlü kuvvetli insan” demektir. Yani her iki kavim ismi de aslında insan vücûdunu tarif eden bir özellik belirten sıfat kökenlidir ve ayrıca başkaları tarafından kendilerine bu isimler verilmiştir.

Makedonya denize kıyısı olmayan bir ülkedir ama çok güzel gölleri vardır. Deniz görmemiş bir millet oldukları için Makedonlar Ohri Gölü’ne “göl” değil “deniz” derler: Ohri Denizi... Kürdistan da denize kıyısı olmayan bir ülkedir ama çok güzel gölleri vardır. Deniz görmemiş bir millet oldukları için Kürtler de Van Gölü’ne “göl” değil “deniz” derler: Van Denizi...

Ohri Gölü’ne ismini veren Ohri şehrinde bulunan Ohri çobanköpeği dünyaca meşhur bir hayvandır ve bu şehrin önemli sembollerinden biridir. Van Gölü’ne ismini veren Van şehrinde bulunan Van kedisi de dünyaca meşhur bir hayvandır ve bu şehrin önemli sembollerinden biridir.

Ohri Gölü’ne ismini veren Ohri şehrinin lakabı “Balkanlar’ın incisi” olup, bunun sebebi, pullarından inci üretilen ve Latince bilimsel ismi “Salmo letnica” olan Ohri alabalığının sadece bu gölde bulunan bir balık türü olmasıdır. Ohri alabalığı, dünyaca meşhurdur. Ohri alabalığı da aynı şekilde Ohri şehrinin sembolüdür bu yüzden. Van Gölü’ne ismini veren Van şehrinin lakabı da “Ortadoğu’nun incisi” olup, bunun sebebi, gümüş pullara sahip ve Latince bilimsel ismi “Chalcalburnus tarichi” olan inci kefalinin sadece bu gölde bulunan bir balık türü olmasıdır. “Van balığı” olarak da anılan inci kefali, dünyaca meşhurdur. İnci kefali de aynı şekilde Van şehrinin sembolüdür bu yüzden.

Her iki halk da “şâir rûhlu”dur. Makedonlar da Kürtler de anne karnından “şâir” olarak doğarlar. Dünyanın en güzel şiirleri de bu topraklarda yazılır. Folklor ve halk türküleri yönünden de dünyada emsalleri yoktur ikisinin.

Her iki halk da misafirperverdir ve yabancıları çok severler. Oralarda hiçbir tanıdığınız olmasa bile uçağa atlayıp gidebilir, istediğiniz kadar kalabilirsiniz. Ne aç kalırsınız ne de açıkta.

Makedonlar tarihte Balkanlar bölgesinin ilk medeniyetlerini ve ilk güçlü devletlerini kuran topluluk oldukları halde özellikle son iki yüzyılda talihleri tam ters dönmüş, komşu kavimlerin veya devletlerin imhâ ve inkâr politikalarına maruz kalmış, geçmişin bu güçlü kavmi bırakın egemen olmayı, artık var olma kavgası vermeye başlamıştır. Kimlikleri dahi saldırıya uğrayan bu halk, “Nie ne sme Grçki. Ne sme Bugarski ili Srpski. Nie sme Makedonski.” (Biz Yunan değiliz. Bulgar ve Sırp da değiliz. Biz Makedon’uz.) demek zorunda kalmıştır. Kürtler de tarihte Ortadoğu bölgesinin ilk medeniyetlerini ve ilk güçlü devletlerini kuran topluluk oldukları halde özellikle son iki yüzyılda talihleri tam ters dönmüş, komşu kavimlerin veya devletlerin imhâ ve inkâr politikalarına maruz kalmış, geçmişin bu güçlü kavmi bırakın egemen olmayı, artık var olma kavgası vermeye başlamıştır. Kimlikleri dahi saldırıya uğrayan bu halk, “Em ne Romîne. Ne Fars û Erebın ji. Em Kûrdın.” (Biz Türk değiliz. Fars ve Arap da değiliz. Biz Kürd’üz.) demek zorunda kalmıştır.

“Dîn” konusunda Makedonya’dan aktarmamız ve kesinlikle atlamamamız gereken en önemli anekdot, belki de şudur: Makedonya’daki en kalabalık dînî topluluğu (% 64, 7) oluşturan Ortodoks Hristiyanlar, Makedon Otokefal Kilisesi’ne bağlıdırlar ve bu mezheb (veya tarikat), dünyadaki Ortodokslar tarafından kabul edilmemekte, “sapkın” olarak görülmektedir. Dolayısıyla Hristiyan Makedonlar, Hristiyan dünyası tarafından dışlanan bir kavimdir ve bu yüzden çok sorun yaşamışlardır. Bugünkü Makedonya Cumhuriyeti siyasetinin izlediği “dış politikayı” ve hangi ülkelerle ne tür ikili ilişkiler içinde olduğunu dikkatli bir şekilde gözlemlerseniz, şöyle ilginç bir durumu müşahade edersiniz: Makedonya Cumhuriyeti, Hristiyan bir devlet olmasına rağmen Hristiyan ülkelerle pek iyi ilişkiler kuramamaktadır. Buna mukabil, Hristiyan bir devlet olmasına rağmen Makedonya Cumhuriyeti, Müslüman ülkelerle çok sıcak ilişkiler içinde olan bir devlettir.  Hristiyan bir devlet olan Makedonya, etrafındaki Yunanistan, Bulgaristan ve Sırbistan gibi Hristiyan ülkelerle “düşman” gibidir; fakat etrafındaki Arnavutluk, Bosna – Hersek ve Türkiye gibi Müslüman ülkelerle bırakın “dost” olmayı, “kardeş” gibidir. Müslüman olan Kürtler’in mensubu olduğu mezhebin “sapkın” görülme gibi bir durumu yoktur ancak Kürtler de etraflarındaki Müslüman kavimler tarafından – hadi “dışlanma” demiyelim de – ihmal edilmiş veya hukukları çiğnenmiş bir topluluktur. Bugünkü Kürdistan Federe Devleti siyasetinin izlediği “dış politikayı” ve hangi ülkelerle ne tür ikili ilişkiler içinde olduğunu dikkatli bir şekilde gözlemlerseniz, Makedonya Cumhuriyeti’nin yaşadığı çetrefilli durumun benzerini görürsünüz.

Hristiyan Makedon halkının etrafındaki diğer Hristiyan kavimler (Sırplar, Bulgarlar), dışarıdan bakınca “çok koyu ve fanatik Hristiyan” gibi görünürler ama aslında hiçbiri özünde sadece dînî kaygılarla hareket etmemektedir. Bilakis “dîncilik” ile “millîyetçilik” biribirine karıştırılıp sentez yapılmış (Bulgar – Hristiyan sentezi, Sırp – Hristiyan sentezi), daha doğrusu dînî destekli bir ırkçılık üretilmiştir. Bu akımda ise Makedonlar’a hayat hakkı bile yoktur. Sırp – Hristiyan sentezcilerine veya Bulgar – Hristiyan sentezcilerine göre tüm Hristiyanlar kardeştir, fakat Makedonlar hariç! Hatta keşke “Makedon sorunu” diye bir sorun hiç olmasaydı; Hristiyancılık o zaman ne kadar tatlı ve şeker bir şey olurdu... Müslüman Kürt halkının etrafındaki diğer Müslüman kavimler de dışarıdan bakınca “çok koyu ve fanatik Müslüman” gibi görünürler ama aslında hiçbiri özünde sadece dînî kaygılarla hareket etmemektedir. Bilakis “dîncilik” ile “millîyetçilik” biribirine karıştırılıp sentez yapılmış (Türk – İslam sentezi, Arap – İslam sentezi), daha doğrusu dînî destekli bir ırkçılık üretilmiştir. Bu akımda ise Kürtler’e hayat hakkı bile yoktur. Türk – İslam sentezcilerine veya Arap – İslam sentezcilerine göre tüm Müslümanlar kardeştir, fakat Kürtler hariç! Hatta keşke “Kürt sorunu” diye bir sorun hiç olmasaydı; İslamcılık o zaman ne kadar tatlı ve şeker bir şey olurdu...

Oysa yukarıdaki paragrafta anlattığım olay, gerçek anlamda traji – komik bir duruma işaret etmektedir. Şöyle ki: Makedonlar inanç olarak özünde gerçek Hristiyanlık’a daha yakındırlar. İnançlarını ulusçulukla kirletmemişlerdir. Tarih boyunca Hristiyan dünyasının çok önemli âzîzleri ve önderleri Makedonlar arasından çıkmıştır. Hristiyan dünyasının alfabesi olan Kiril Alfabesi de Makedonya’da bulunmuştur. Fakat buna rağmen, Hristiyanlık’ı sadece millî gayeleri için araç olarak kullanan komşuları gelip kendilerine “Hristiyanlık dersi” vermeye kalkarlar. Kürtler de inanç olarak özünde gerçek İslam’a daha yakındırlar. İnançlarını ulusçulukla kirletmemişlerdir. Tarih boyunca İslam dünyasının çok önemli âlîmleri ve önderleri Kürtler arasından çıkmıştır. İslam ile şereflenen ilk coğrafya Kürdistan, Müslüman olan ilk kavim Kürtler olmuştur. Fakat buna rağmen, İslam’ı sadece millî gayeleri için araç olarak kullanan komşuları gelip kendilerine “Müslümanlık dersi” vermeye kalkarlar.

Bazıları tarafından “Makedonya” ismine bile tahammül edilmeyen bu güzel ülke, kendi içinde her türlü özgürlük ve serbestiyet ortamını sağlamış durumdadır. Kan ve gözyaşı üzerine kurulu, etnik ve dinî farklılıklardan dolayı savaşların çıkıp da insanların biribirlerini en acımasız ve gaddar bir biçimde katlettiği Balkanlar gibi bir coğrafyanın tam ortasında yer aldığı halde, Makedonya, hem “dîn ve ibadet özgürlüğünü”, hem de “anadilde eğitim özgürlüğünü” sağlamıştır. Ülkenin iki tane resmî dili (Makedonca ve Arnavutça) vardır ve diğer tüm diller de eğitim dili olarak okullardadırlar. İsteyen ilkokuldan üniversite bitimine kadar kendi anadiliyle eğitim görür. Bazıları tarafından “Kürdistan” ismine bile tahammül edilmeyen bu güzel ülke de, aynı şekilde kendi içinde benzer ortamı sağlamış durumdadır. Kürdistan Parlamentosu’nda isteyen milletvekili Qûr’an üzerine yemin eder, isteyen milletvekili İncil üzerine. Kürtler dışındaki topluluklar (Türkmenler, Asurîler, Süryanîler) seçimlere “Kürt” olarak değil “kendi kimlikleriyle” girerler ve o topraklarda “kendi kimlikleriyle” yaşarlar. Ülkenin iki tane resmî dili (Kürtçe ve Arapça) vardır. Ayrıca Kürdistan’da isteyen herkes ilkokuldan başlayarak kendi anadiliyle eğitim görür ve bu Kürdistan Anayasası’nın 4. maddesinde açıkça belirtilip güvence altına alınmıştır. Kürdistan’daki okullarda hiçbir Türkmen çocuğuna her sabah “Kürdüm doğruyum çalışkanım... Varlığım Kürt varlığına armağan olsun... Ne mutlu Kürdüm diyene” dedirtilmez. (Siyasî ve düşünsel – ideolojik temelde yaşanan sorunlar ise Makedonya için de Kürdistan için de değerlendirmeye alınmamıştır. Bu noktada ikisi de pek parlak bir görüntü sunmamaktadırlar; kendi içlerinde yaşadıkları sorunlar ve ihtilaflar vardır.)

Her iki coğrafya hakkında yazı yazmak da hem keyifli hem riskli bir iştir. Hem “Ağzına sağlık” diyen okuyucular çok olur, hem de sizi “kavmiyetçilik yapmakla” suçlayan.

sediyani@gmail.com

  

Yorumlar