Ayhan Demir
Srebrenica soykırımının üzerinden on iki yıl geçtikten sonra, 2007 yılında, Uluslararası Adalet Divanı kararını verdi: “Srebrenica’da yaşananlar soykırımdır, ancak Sırbistan katliamdan sorumlu tutulamaz.”
Bedeli 250 bin şehitle ödenen, kanlı Sırp şarlatanlığının baş sorumlularından Sırbistan eski Devlet Başkanı Slobodan Milosevic, 11 Mart 2006’da ve Milan Babic, 5 Mart 2006’da yaptıklarının hesabını veremeden öl(dürül)düler.
On üç yıl kaçtıktan sonra Temmuz 2008’de yakalanan Radovan Karadzic ve on altı yıl kaçtıktan sonra Mayıs 2011'de yakalanan Sırp Çetnik askerlerinin eski komutanı Ratko Mladic ise, yargılandıkları Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nde, tüm pişkinlikleri ile katliamları savunuyor, mağdurlarla alay ediyor ve hatta tehdit ediyorlar. Bunun son örneği, yaklaşık 10 bin kişinin katledildiği Srebrenica Soykırımı ve bin 643’ü çocuk olmak üzere, toplam 11 bin 541 kişinin hayatını kaybettiği, 44 aylık Saraybosna kuşatması başta olmak üzere, tecavüz, adam kaçırma, göçe zorlama ve toplama kampları gibi 11 ayrı suçtan yargılanan Ratko Mladic’in duruşmasında yaşandı.
Mladic, davanın ilk duruşmasında, gerçekleştirilen katliamları; “ülkemi ve milletimi savundum” sözleriyle gerekçelendirdi. Yaptıklarından pişmanlık duymadığı anlaşılan Mladic, bu savunmanın geçersiz olduğunu çok iyi biliyor. Fakat onun asıl amacı Sırbistan’da “milli kahraman” olmak.
Mladiç, yakınları katledilen kadınlar tarafından kurulan Srebrenica ve Jepa Anneleri Derneği Başkanı Munira Subasic ile mahkeme huzurunda yüzleştiğinde de tehditler savurdu. Subasic, “Ailemden 22 kişi Mladic ve askerleri tarafından hunharca katledildi. Bosna'da bir soykırım oldu. Srebrenica bunun en açık örneği. Srebrenica anneleri olarak adalet istiyoruz” sözleriyle tüm dünyaya seslendi. Bu sözleri camlı bölmeden dinleyen “Bosna Kasabı” Mladic ise, Subasic’e, boğaz kesme işareti yaptı. Bir başka ifadeyle, dünyanın en büyük insan kasabı Ratko Mladic, boğaz kesme alışkanlığını mahkeme huzurunda da tekrarladı.
Kendisine yöneltilen tüm suçlamaları “zalimce” olarak niteleyen Mladic’in, nasıl bir zalim olduğunu anlamak adına, Dnevni Avaz gazetesinden Almasa Hadzic’in “Bosna-Hersek’te İşlenen Suçlar” isimli makalesinde yer alan yaşanmış iki olay ile hatırlayalım.
Birinci Olay: Gazeteci Almasa Hadzic, 5 Haziran 1992 tarihinde, Zvornik yakınlarındaki Mececa köyünde yaşadığı bir olayı şu şekilde anlatıyor: “Babasının gözleri önünde tecavüze uğrayan bu kız, utancından babasının önüne çıkamıyor ve babasından ayrı bir evde kalıyordu. Kız on beş yaşındaydı. Irzına geçenleri sorduğumda, komşu Sırp köyünden üç kişinin adını söyledi. Bunların birisi babasının iş arkadaşıydı. Bu üç kişi diğer yedi kişiyle birlikte, neredeyse her gece diğer dört kız arkadaşıyla birlikte, kendilerine gece boyunca birkaç sefer tecavüz ediyorlardı. Kız, ırzına geçilen odaya babasının da getirildiği ve başına gelenlerin izlettirildiğini söyledi.
Bu kız çocuğunun ırzına geçilen kampta, onun edindiği bilgilere göre yüzün üzerinde evli kadın ve genç bayanın ırzına geçilmiş. Bunlardan birini tecavüz esnasında boğarak öldürdüler. Esir kampına ulaşıldığında, yerde çırılçıplak yatan on iki yaşında bir kız çocuğu ölü bulunmuştu.”
İkinci Olay: Ratko Mladic komutasındaki çentikler, 11 Temmuz 1995’de Srebrenica’yı işgal ettiklerinde, Ramiza Aysic, oğulları Muyo ve Halil ile birlikte, Hollandalı BM askerlerinin bulunduğu Potocari taburuna sığınmışlardı. Aysic, orada yaşadıklarını şu şekilde anlatıyor: “Çocuklu bir kadın, içinde iki günden beri ulunduğumuz BM üssünün yaklaşık beş yüz metre uzağındaki çeşmeden bir şişe su getirmesi için oğlum Muyo’ya rica etti. Çeşme, ona “beyaz ev” olarak hitap ettiğimiz bir zamanlar otobüs şoförlüğü yapan Mehan isimli şahsın mülkiyetinde olan bir evin avlusundaydı. Oğlum su almaya gitti. Yaklaşık bir saat bekledim ve oğlum dönmeyince onu aramaya gittim.
Su almak üzere beyaz eve giden, adeta çılgına dönmüş bir kadın, Sırp askerlerinin oğlumu bıçakla keserken gördüğünü söyledi. Buna inanmak istemedim, koştum ve o evin önüne geldiğimde, avluda kanlar içinde yatan oğlumu gördüm. Kafasından tutum, bedeninden ayrılıp elimde kaldı. Koşuyor ve elimde halen sıcak olan kafasını tutuyordum. Kafanın altındaki damarlar kımıldıyor, gözleri ise açık, sanki bana bakıyordu. O sırada evden elinde kanlı bıçak bulunan bir adam çıktı. Adamın üzerindeki deri kasap önlüğü ise tamamen kanlar içerisindeydi. Ona oğlumu neden kestiklerini sordum. O ise elimdeki başı hemen atmamı, aksi takdirde beni de keseceğini söyledi. Allah’ın adına yemin ediyorum ki, içeride bir yığın kesilmiş insan kafası daha gördüm.”
Yeri gelmişken bir hatırlatmada daha bulunalım. Tüm bu katliamlarda şu veya bu şekilde katkısı bulunan Ratko Mladic ve diğer Sırp Çetniklerin hâkim karşısına çıkarılmasından daha mühim bir şey var: Tuğlası insan ve harcı kan olan, “Sırp Cumhuriyeti” garabetinin ortadan kaldırılması!
YENİ AKİT GAZETESİ
Yorumlar