Emre Uslu 25 Eylül 2014 tarihli Todays' Zaman gazetesinde yayımlanan, "TİKA acaba radikal İslamcıları mı finanse ediyor?" başlıklı makalesinde, Kosova'da gerçekleşen son tutuklamaların TİKA ve onu Balkanlar'da destekleyen çeşitli sivil toplum kuruluşlarıyla ilgili olduğunu iddia etmektedir.
Bu makalenin yazarı 2012'den bu yana, bazı imamların mezhepçi ve Şiilik karşıtı vaazlar yoluyla bir kısım Arnavut Müslüman grupların radikalleşmelerine sebebiyet veren çabalarına yönelik eleştirel tutumunu açıkça sergilerken, Türk ve Arnavut hükümetlerinin Suriye'ye yönelik politikalarını da alenen kritize etmiştir.[i] Emre Uslu'nun makalesinin hatalar, tutarsızlıklar ve düzemece yalanlarla dolu olduğunu kabul etmeliyim. Kendi makalemde ise, şu anda Kosova'da neler olup bittiğini nedenleri ve nasılları ile birlikte irdelemek, Priştine’deki resmi makamların kendi dar siyasi gündemlerinde sıkışıp Amerika’nın teröre (IŞİD’e) karşı yeni savaşını Müslüman nüfusu bastırmak ve susturmak için nasıl aleyhte kullandığını ortaya koymak istiyorum.
Evvela, Emre'nin ortaya koyduğunun tam tersine yakın zamanda Kosova'nın en etkili imamlarının tutuklanmasının "radikal İslami/İslamcı gruplar" ve Suriye’deki savaşla ilintisiz olduğunu açıklamakla başlayalım. Kosova hükümeti yazarın iddia ettiği gibi "otuz imamı” değil “onüç imamı” tutuklamıştır ve bunlardan sadece birinin (İŞİD ve el-Nusra) sempatizanı olduğu bilinmektedir. Diğerleri ise sadece, ülkede geniş taraftarı olan bilindik imamlar veyahut vaizlerdir.
Kosova hükümeti, eyaletin 2008 yılında Yugoslavya'dan kopup bağımsızlığını ilan etmesinden bu yana sürekli olarak Müslüman aktivistleri çökertmeye gayret etmiştir. NATO'nun savaş sonrası ortaya koyduğu liderlik modeli, laik, Philocatholic (Katoliksever) ve İslamofobik nitelikteydi.Arnavut milliyetçiliğinin öğretilerine dayanan, Avusturya-Macaristan oryantalistleri ve Faşist İtalya tarafından oluşturulmuş ve daha sonra da Kosova'nın eski başkanı İbrahim Rugova’nın modern Katolik ikonografisi ile pekiştirilmiş bu liderlik türü, İslamiyeti ve Türkiye’yi modern Arnavut kimliğinin düşmanı olarak algılamıştır. Mevcut Dışişleri Bakanı Enver Hoca gibi Kosova'nın önde gelen politikacıları, pek çok vesile ile Priştine'deki mevcut siyasi elitlerin ülkede İslam'ın en ufak bir izini dahi görmek istemediklerini beyan etmişlerdir.[ii] Kosova idarecileri, her ne kadar Türk yetkililerin ziyaretleri srasında sıcak jestler gösteriyor olsalar da, aslında Türkiye ve Türklerden nefret ediyorlar. Bu nefretin kaynağına baktığımızda, Türkleri, Arnavutlar’ı İslamlaştırmaya çalışmakla suçlamanın yanısıra, Kosova'nın Müslüman Arnavut liderliğinin Batı karşısındaki aşağılık kompleksine dikkat çeken Arnavut milliyetçi edebiyatını da görürüz.2011 yılında, Kosova’nın iktidardaki Demokrat Partisi’nin (PDK) genel sekreteri ve Kosova güvenlik servislerinin eski şefi Kadri Veseli tarafından Alman internet sitesi "Grand Tourisme"e verilen bir röportajda, Kosova liderliğinin Türkiye’ye, Türklere ve genel olarak Asyalılara karşı olan Türkofobi meselesi açıkça ve samimi bir şekilde ortaya konulmuştur.[iii]
Bu nedenlerden dolayı Kosova Liderliği, Kosova Cumhuriyeti’nin ilanından bu yana, savaş sonrası Kosova’sının toplumsal yaşamının herhangi bir alanına girmesini engeleyecek şekilde, İslami gösterileri sistematik olarak topyekûn yasaklamıştır. Kosova'nın siyasilerine ait veyahut Amerikalılar tarafından sponsorluğu yapılan medya, Kosova’yı Batıya bağladığını düşündükleri sözde Katolik kökleriyle mütemadiyen övünürken, Kosova’nın Osmanlı mirasına düzenli olarak saldırmaktadır.
Kosova’daki durumu aylık periyotlarla izlediğimizde, başörtüsü örten kadınların gayrımeşru bir biçimde okul ve kurumlardan atıldıklarına[iv] tanık oluyoruz ki, bir zamanlar Rahibe Teresa aynı devlet okulları ve kamu kuruluşlarında başörtülü haliyle yeralan bir figürdü. Yine, İmam Kastriot Duka gibi oldukça başarılı Müslüman bir vaizin yasal bir gerekçeye dayanılmaksızın Arnavutluk sınırı üzerinden ülkeden sınır dışı edildiğini ve bunun yegâne sebebinin kendisinin, gençliği, İslami mirasa yeniden bağlanmaları yönünde harekete geçirecek şekilde doktrine edebilmedeki başarısı olduğunu gözlemlemekteyiz.Bir başka yerde daha değindiğim gibi,[v] Kosova Liderliği, Kosovalıları asıl dinlerinin Katoliklik olduğuna inandırmak ve onlara bunu aşılamak için onları doktrine ederken kamu kurumlarını ve okulları kullanır. Önde gelen ulusal kahramanlarına baktığımızda da hep Müslüman Türklere karşı savaşmakta olan Katolik figürlerle temsil edildiğini görürüz. Bu liderlik seçici bir şekilde Müslümanları ve İslamiyeti hem sınırların, hem de günlük yaşamın dışına atmak üzere devletin laik anayasasını kullanmaktadır.
Her ne kadar Batı Medyası Kosova’da son tutuklamaları yalan yanlış bir şekilde küresel anti-terör harekâtının bir parçası olarak tanımlasa da, (yerel yorumcuların birçoğunun da kaydettiği gibi) hakikat bundan oldukça farklıdır.[vi] Kosova’daki son tutuklamalar Priştine’nin iktidardaki laik elitlerinin, Müslüman nüfusa karşı yürütüğü aleyhte kampanyanın bir parçası olması ile ilintilidir. Mevcut Kosova Liderliği, kendilerine elitler tarafından dayatılmaya çalışılan Katolik mitlerle alay edip açıkça bu mitleri reddeden Müslümanlardan ve imamlardan dolayı üzgündür. Kosova’daki dindar Müslümanlar, onları anti-Avrupalı, barbar ve dönek (Hristiyan dönme) olarak tasvir etme eğiliminde olan, Müslümanlıktan tevbe edip Katolikliğe geri dönmenin zaruri oluşunu öngören Arnavut milliyetçiliğinin Avusturya-İtalyan versiyonunu reddetmektedir. Mevcut Kosova liderliği, cumhuriyetleri için ulusal kahramanlarını Katolik azizlerden seçerken, (bu Eylül’de tutuklananlardan biri olan) Dr. Shefket Krasniqi gibi tanınmış Müslüman din adamları, açıkça bu "ulusal Azizleri" itibarsızlaştırmış ve güvensiz olarak addetmiş ve hatta Priştine siyasi elitine, Müslüman olmadığından Rahibe Teresa’nın cehenneme gideceğini söyleyerek onları kendisine karşı öfkelendirmiştir.[vii]
Herhangi bir kişinin, bugünün Kosova'sında, Selefi veya Hanefi imamların vaazlarına, laik rejimin "milli kahramanlar" olarak addettiği Hristiyanlarla alay edilişine maruz kalmadığı ve Arnavutları Sırplardan kurtaran Osmanlı padişahlarının övülmesine şahit olmadığı tek bir şehir veya köy bulması mümkün değildir. Bu sebeple mevcut Kosova elitleri ve onların (Amerikalılar tarafından finanse edilmekte olan) Veton Surroi'nin etkin Koha Ditore gazetesi gibi medyaları, vatan hainliği ve düşmanlıkla suçladıkları imamlara karşı saldırı ve hakaretlerine aralıksız devam etmektedir.[viii]
Osmanlı "işgalcilerine/istilacılarına" tapan ve "Athleta Christi" adıyla anılan İskenderbey'den nefret eden yerel imam ve cemaatlerin bu çatışan dünya görüşleri, Kosova yetkililerinin, onları sadece düşman ve vatan haini olarak algılamasına neden olmayıp aynı zamanda da "İstihbarat Servisleri" yolu ile sistematik olarak taciz etme ve polisin mütemadiyen kendilerine "itaat et /uyum sağla" ve "Ulusal" Hristiyan kahramanlarını kabul et yoksa hapse girersin, şeklindeki talepler yolu ile yapmış oldukları şantajlara başvurmalarına neden teşkil etmişti. Bu strateji, medyanın bu insanları tehdit etmeye yönelik karalama kampanyası ile de tam anlamıyla takviye edilmiş oluyordu.
Bu sebeplerden dolayı, Kosova makamlarının 2014 yılında yapılan ilk büyük tutuklamasının Suriye'ye ile bağlantısı yoktu. Aynı yetkililer, 2014'ün Temmuz ayında, Jeton Verbani ve Arber Berisha isimli Müslümanı, Arnavut milliyetçiliğinin Katolik kahramanı olan İskenderbey’in kendi şehri olan Kaçanik'teki heykelini tahrip etmek ve kendisine sözlü olarak "kafir" diye hakaret edilmesi gerekçesiyle yakalayıp bir ay hapse mahkum ettiler.[ix] Heykel hiç bir surette tahrip edilmediği, kirletilmediği ya da herhangi bir saygısızlığa maruz bırakılmadığı halde, Müslüman gençler, düşünce ve fikirlerini, ifade özgürlüğü kapsamında beyan ettikleri için temel insan haklarının açıkça ihlal edildiği bir şekilde hapsedildiler. Onlar, Müslüman karşıtı İskenderbey'e her gün youtube veya facebook gibi sosyal paylaşım sitelerinde hakaret eden binlerce Arnavut Müslümana gözdağı verebilmek için basın ve medyada terörist olarak ilan edildiler.
Verbani ve Berişa’nın tutuklanmalarını 2014 Ağustos ayında 40 kişinin daha tutuklanması izledi. Her ne kadar kısa bir süre sonra masum olduklarından tahliye edilmiş olsalar da, bu Müslümanlar, Suriye'de cihada destek vermekle suçlanmışlardı. Tutuklanan Kosovalılar arasında Suriye’ye cihad için gitmiş olup İŞİD’e açıkça destek verdiğinden şüphelenilen imam Zekeriya Kazimi'de vardı.
Ancak, yakın zamanda 12 imam ile birlikte (Birlik Partisi İslami Hareketi'nin lideri) Fuad Ramiqi'nin tutuklanması ve ardından 13 Müslüman sivil toplum kuruluşunun kapatılması medyada "Kosova'nın Terörle mücadele savaşımının" bir parçası olarak servis edilmiş olsa da, asıl vaziyetin bunlarla uzaktan yakından bir ilgisi bulunmamaktadır.[x] Hâlihazırdaki Priştine hükümetinin aleyhtarı muhalefet liderlerinden biri olan Fuad Ramiqi, sırf bir TV röportajı sırasında Kosova Müslümanlarının devletin dayatmacı, diktatörce davranışlarına istinaden öfkelendiğini belirtip topluca tutuklanan müminlerin böylesi saldırılara maruz kalmaları durumunda "tepkisiz /kayıtsız kalmayacaklarını" beyan ettiği için tutuklandı. İmam Shefket Krasniqi ve Enis Rama "2013 Uluslararası Din Özgürlüğü Raporu"na göre Katolik cemaatine olumsuz görüşleri, sözde Yahudilere karşı "anti-semitik söylem" kullandığı gerekçeleri ile eleştirildiği için tutuklandılar. Bunların yanısıra, daha pek çok sayıda imam Kosova savcısının halka tam olarak açıklayamadığı nedenlerden dolayı tutuklanıp hapsedildi.
Kosova'nın başlıca imamlarının tutuklanmaları muhtemelen "yabancı savaşçılar ve aşırılığa karşı proaktif yaklaşım." kapsamında Priştine ABD Büyükelçisi Tracey Ann Jacobson'ın emir ve talimatına istinaden gerçekleşti ve bu hadise kamuya övgüyle yansıtıldı. Ancak, 2014 Eylül ayında tutuklanan imamların hiçbirisinin İŞİD veyahut herhangi bir başka terör örgütü ile uzaktan yakından bir bağlantısı yoktu. Eylül ayında tutuklanan, önde gelen 12 imam aslen Kosova’nın tele-evangelist vaizleriydi, tutuklanamalarının sebebi de hem onları korkutmak hem de vaaz verme konusundaki iletişim ağlarını yok etmek amacına yönelikti.
Kosova hükümetinin kapatma kararı aldığı sivil toplum kuruluşları ile ilgili de bu gerçek mevzubahistir. Bu örgütlerden hiçbirinin uluslararası terörle herhangi bir ilişkisi bulunmamaktadır. Kapatılan STK'ların bir kısmı ya doğrudan Suudi Arabistan'a ait ya da Suud sermayesinden / kuruluşlarından fonlanmış, diğer bir kısmı da Türkiye, Katar, Kuveyt ve bilimum yerel kaynaklar tarafından finanse edilmişlerdir.Bu kuruluşların bazıları, İslami vaaz, hayır işleri ve kalkınma alanında uzmanlaşmış olup bir kısmı da, eski Türkiye Dışişleri Bakanı ve şu anki Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından da sık sık ziyaret edilmiş olan AKEA (Kültür, Eğitim ve Öğretim Derneği) gibi sanat, eğitim, kültür alanında faaliyetler göstermekte olanlardır. Kamu İdaresi Bakanlığının kapamaya yönelik tek resmi gerekçesi, (Asyalılar ve Türklerden haz etmeyen Kadri Veseli’nin arkadaşları tarafından idare edilen) Kosova Emniyet Servisinin mezkûr organizasyonlar için Kosova Cumhuriyeti ve uluslararası hukukun yasal ve anayasal düzenine aykırılık teşkil eden faaliyetlerde bulunmalarına dair onları "şüpheli" olarak ele almaları durumudur. Her ne kadar karara dair itiraz haklarını korusalar da, bu gerekçeyle kuruluşların faaliyetleri askıya alınmıştır.[xi]
Emre Uslu’nun dayanağı olmayan ipe sapa gelmez iddiası; ABD tarafından finanse edilen Priştine'deki medyanın, kusurlu, gülünç, uyduruk mitlerine binaen, sözkonusu kuruluşların ve idarecilerinin "Hanefilere karşı mücadele veren" Selefiler olmasıdır. Her ne kadar bu imamlardan Enis Rama ve Ekrem Avdiu’nun muhtemelen İslam'ın Selefi ekolüne ait olduğu hakikat olsa ve yine Dr. Shefket Krasniqi Suudi Arabistan'da eğitim görse de, kendisi meşhur bir Hanefi alimidir. Bu AKEA’nın kurucu başkanı Husamedin Abazi ve Kosova Müslüman Cemaati başkanı Naim Ternava için de doğrudur, zira onlar da Hanefidirler.
Tıpkı dünyann başka yerlerinde de olduğu gibi Amerikanın sonsuz terörle mücadele savaşı (hali hazırda İŞİD'e karşı olan savaşı) yerel gündemlerini belirlemekte muvaffak olmaları açısından Kosova'da yerel aktörler tarafından da kullanılmaktadır. Kosova Liderliği tarafından, Müslüman liderler, cemaatler, alimler ve siyasetçilere karşı yürütülen son tutuklama operasyonu Amerika’nın İŞİD ve uluslararası terörizme karşı mücadelesine yönelik küresel savaşının bir parçası olarak haklı gösterilmeye çalışılmaktadır.
Kosova hükümeti imamlar, siyasi liderler ve ülkenin Müslüman sivil cemaatine karşı gerçekleştirdiği bu büyük darbeyi, Lavdrim Muhaxheri denilen İŞİD'e katılmış bir militan olan ve tanınmamış bir Kosovalının son birkaç hafta içinde işlediği suçları bahane edip mazaret göstererek haklı çıkarmaya çalışmıştır. Birleşik Devletlerin Dış Siyaset Departmanınca "Mücadele edilecek Yabancı Teröristler" listesinde[xii] yeralan Lavdrim Muhaxheri, Facebook hesabı açıp Suriye'de savaşan Kosovalıları gösteren fotoğrafları yayımlaması ve Kosovalı Müslümanları İŞİD'e katılmaya çağırmasıyla meşhur olmuştur. O, cihada (!) katılmadan önce, Irak ve Afganistan'da Amerika için çalışan NATO yüksek güvenlik çalışanı idi.[xiii]
Resimler ve Muhaxheri’nin eylemleri, Priştine yetkililerine, Muhaxheri hayranı ve taraftarı olup Suriye'ye savaşmak için gidenleri frenleme imkânı vermekle kalmayıp aynı zamanda, İslam karşıtı ve Katolikleştirmeye yönelik politikalarıyla Kosova liderliğinin, Kosovalı Müslüman vaiz ve politikacılarla kişisel hesaplaşmasını da aldatıcı şekilde haklı gösterme fırsatı sağlamış oldu.
Ne var ki, Kosova hükümeti tarafından iddia edildiği gibi, imam ve müminlerin toplu tutuklamalarının nedeninin sırf hali hazırda gündemlerinin bir parçası olan anti-terörizmle ilintilendirilmesi bahanesi Priştine’de tutmadı. Taraftarlarından 40 kişinin şüpheli olarak tutuklanmasından birkaç gün sonra, Kosova Müslüman Gençlik Forumu, Kosova Başsavcısının, Priştine'deki Suriye cihatçılarına (!) destek verdikleri gerekçesi ile Dışişleri Bakanı Enver Hoxhaj'ı da tutuklamasını ve Başbakan Haşim Taçi ve Cumhurbaşkanı Atifete Jahjaga’yı da sorgulamasını talep etti.[xiv]
Mahkeme sürecindeki duruşmalar neticesinde, Suriye'de savaşmak üzere giden, "mücahitllikle" suçlananların, Suriyeli muhalif savaşçılara yardım etmek üzere kendi dışişleri bakanları Enver Hoxhaj tarafından bu savaşa çağrıldıklarını beyan etmeleri,[xv] devlet için son derece ciddi bir utanç kaynağı oldu. Kızarmış yüzü ile öylece kala kalan bakan, yardımcısı Petrit Selimi vasıtasıyla Suriye'de muhalif güçlere asla ve kata destek çağrısında bulunmadığını belirten bir basın açıklamasında bulunmak zorunda kaldı.[xvi] 2013 yılından bu yana, Bakan’ın Priştine'deki Suriye mücahitleri ile ilgili beyanatlarının ve resimlerinin yayınlanmasına dair yasaklar devam etse de, hala bazıları Dışişleri Bakanlığı'nın resmi Web sitesinde yer almaktadır. Bununla birlikte, mezkur bakan, Müslüman Gençlik Forumu ve destekçilerine, yakında çıkacak olan yeni anti-terör yasaları gelince, kodeste parmaklıkların arkasına tıkılacaklarını ima ederek, "iyi haber almaları yakındır”, demek suretiyle tehdit etmeyi de ihmal etmedi.[xvii]
Bakan Hoxhaj’ın Müslüman Gençlik Forumuna vaadettiği " iyi haber", bir ay sonra, Thaçi hükümetinin önde gelen 12 imam ile Kosovalı İslamcı muhalefet liderini tutuklaması ve ardından 13 sivil toplum örgütünün kapatılmasıyla birlikte gelmiş oldu.
Kosova'nın önde gelen imamlarının tutuklanmasının ve Müslüman sivil toplum kuruluşlarının kapatılmasının Emre Uslu'nun iddia ettiğinin aksine Suriye'deki savaşla TİKA'nın Kosova'daki faaliyetleri arasında uzaktan yakından bir illiyet bağı yoktur. Tutuklanan Kosova imamlarının, Kosova Müslümanlarını Suriye'de savaşmak için kışkırtan, Suriyedeki cihatçıları barındırıp eğiten Priştine hükümetinden daha fazla suçlu olduğu söylenemez. Suriye savaşı, Kosova liderliği tarafından Müslüman sivil toplum üzerine baskı uygulamak için adeta bir bahane ve mazaret haline getirildi. Bakan Enver Hoxhaj 2 Ocak 2014 tarihinde Zeri gazetesine verdiği bir röportajda,[xviii] Suriye meselesinin gündeme getirilmesinin, Kosova'nın savaş sonrası maruz kaldığı politik kriz durumunda hayatta kalmak için mücadele ederken, hükümet aleyhine yürütülen siyasi muhalefet olduğunu ileri sürdü. Sözkonusu röportajda Hoxhaj, Priştine hükümetinin Kosova'da İslam'ı herhangi bir surette görmek istemediğini açıkça beyan etti. Kosova hükümetinin "Siyasal projeler, fevkalade profesyonel medya, sivil toplum ve onların yatırımlarının Kosova Cumhuriyeti’nde oluşturduğu sosyal mühendislik" vasıtası ile ve yabancı varlığının yardımları sayesinde (Bakınız: AB ve Amerikan elçiliklerini ve ülkeyi yöneten organizasyonlar) bunu gerçekleştirebildiğini izah etti.
Ancak, Batı destekli organizasyonlarla paralel hareket eden gayretli imam ve Müslüman sivil toplum kuruluşları, Kosovalıları, kendilerinin esasen Müslüman olmayıp Katolik olduklarına, Türklerin onların düşmanları olduğuna inandırmaya çalışarak beyinlerini yıkayan okul sistemine ve Batılı sivil toplum örgütlerine kafa tutar hale gelmişti.
Batılı yabancı varlığı, elitleri ve Kosova kamu alanlarını elde etmekle sınırlı kalmışken, Müslüman aktivistler kitlelerin saygısını kazanmanın onulmaz tadını çıkartıp kıvancını yaşamaktaydılar. Bu hakikat Tiran'daki Kosova büyükelçisi, Ramiz Lladrovci tarafından bile kabul edildi. Tiran'da yayımlanan bir makalesinde tutuklanan imamların kitlesel popüleriği ile kıyasladığında kendi hükümetinin popülarite anlamında ne kadar büyük bir zafiyet içinde olduğuna değinmek suretiyle o, bu kabule dikkat çekti.[xix]
Bütün bu nedenlerden dolayı; yakın zamandaki son tutuklanmalar ve Priştine'deki sivil toplum kuruluşlarının kapatılması meselesinde TİKA suçlu addedilmemelidir. Kosova'da İslam'a darbe vuran esas suçlular ülkede herhangi bir İslami unsur ya da Türkleri görmek istemeyen, her Müslümanın aşırılığa kaçan bir hain, her Türk'ün bir istilacı olduğuna inanan Priştine'deki laik-Katolik elittir. Allah’tan, Amerika'nın İŞİD'le mücadele savaşı sayesinde Priştine elitleri, Müslümanlara karşı Priştine'nin ulusalcı idarecilerinin halkına dayatmaya çalıştığı Katolik mitlerin karşısında durma kudreti gösteren Müslüman Kosovalıların dirayetini kırıp alternatif kimliklerini yok etme gibi "Hasar garantili bazı silahları ödünç alma " kararı almış oldu.
Yorumlar