Sırp saldırganlığı başladığı zaman, birçok Müslüman Bosna Hersek’e koşmuştu. Onlar, gittiler ve oradaki güvenliği sağladılar. Savaştan yıllar sonra ise, güvenliği tehdit ettikleri gerekçesiyle, apar topar sınırdışı edildiler. Hem de Bosna Hersek Hükümeti tarafından…
Elbette, içlerindeki cihat çağrısına kulak veren bu Müslümanlar, tek tehdit unsuru değildi. Bosna Hersek’in bağımsızlık mücadelesini omuzlayan ne kadar hükümet üyesi ve siyasetçi varsa, savaşın ardından, tasfiye edildi.
Dün Bosna Hersek’te sahnelenen oyunun bir benzeri, bugünlerde Kosova’da sahneleniyor. Batı’nın Kosova’ya yönelik bu yeni oyunu, yedi yılı aşkın bir senaryo sürecine dayanıyor.
Her şey 2008 yılında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi 17 parlamenterin, İsviçreli eski başsavcı Carla Del Ponte’nin iddialarını temel alarak, kaleme aldıkları bir karar tasarının kabul edilmesiyle başladı.
Ponte’nin suçlamaları, eski Yugoslavya için Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi tarafından reddedilmişti. Fakat Batılılar, konuyu tekrar gündeme getirmekte bir sakınca görmediler.
Haziran 2008’de AKPM Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu, İsviçreli senatör Dick Marty’yi raportör olarak atadı. Marty, iki yılın sonunda, şu an Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olan Hashim Thaçi başta olmak üzere, Kosova Kurtuluş Ordusu-UÇK’nın eski liderlerine yönelik bir rapor hazırladı.
Raporda, UÇK Dreniçka Grubu’na mensup bazı komutanlara yönelik; uyuşturucu ve organ ticaretinden, Sırp mahkumların öldürülmesine kadar uzanan ağır suçlamalar vardı. Fakat söylenti ve spekülasyonlar dışında, somut bir delil yoktu. Buna rağmen Ocak 2011’de, Dick Marty’nin hazırladığı rapor, AKPM’de kabul edildi.
Raporundaki iddialar, AB Kosova Hukuk Misyonu-EULEX bünyesinde görev yapan Amerikalı Başsavcı Clint Williamson tarafından, üç yıl boyunca araştırıldı. Fakat delillere yine ulaşılamadı.
Batılılar, Kosova’nın sırtından inmeye niyetli değiller. Bu sebeple, her ne kadar delil bulamasalar da, bu sefer de diplomatik girişimlere yöneldiler.
2014 yılı Nisan ayında, Kosova Cumhurbaşkanı Atifete Jahjga ile dönemin AB Dışişleri ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton arasında bir mektup değişimi oldu. Bu mektup değişimi ile EULEX’in Kosova’daki görev süresinin iki yıl uzatılması ve Dick Marty raporundaki iddiaları görüşecek Savaş Suçları Özel Mahkemesi kurulması kararlaştırıldı.
Kosova Başbakanı ve LDK lideri İsa Mustafa ile Başbakan Yardımcısı ve PDK lideri Hashim Thaçi, Savaş Suçları Özel Mahkemesi’nin kurulmasını sağlayacak, anayasal değişikliğe dair tüm hazırlıklarını yaptılar. Daha doğrusu Mustafa ve Thaçi, Avrupa ve ABD’nin ellerine tutuşturduğu, tüm ödevleri harfiyen yerine getirdiler. PDK’lı bazı milletvekilleri, muhalefet ve UÇK gazi dernekleri ise bu siyasi linçe karşı, ellerinden geldiğince ayak dirediler.
Anayasal değişiklikler geciktikçe, AB, ABD, İngiltere, Almanya, Hollanda, İtalya ve hatta Macaristan misyon şeflerinden, zaman zaman diplomatik nezaket sınırlarını daha aşan, çok ağır açıklamalar gelmeye başladı. Batılı misyon şefleri, anayasal değişiklikler yapılmazsa; Kosova’yı, BM Güvenlik Konseyi’nde, Rusya’nın kucağına atacakları, vize muafiyeti ve AB üyeliğinin yol haritasını belirleyen İstikrar Ortaklık Anlaşması’nın askıya alacakları yönünde, tehditkar mesajlar verdiler.
Bu süreçte, suskunluğunu koruyan tek bölge ülke ise Türkiye oldu.
Kosova Parlamentosu, tüm baskılarına rağmen, 26 Haziran’daki ilk oylamada anayasal değişikliği reddetti. Tasarı, birkaç oy farkla kabul edilmedi. Ancak Batılılar, oldukça kararlıydı. Tasarı, birkaç ufak makyajla, 3 Ağustos’ta yeniden parlamentoya gönderildi. Bu sefer, sadece iki oy farkla, anayasa değişikliği kabul edildi.
Anayasa değişikliği doğrultusunda kurulacak Savaş Suçları Özel Mahkemesi Savcılığı’nın incelediği davalarda, sadece bu mahkemenin yasaları ve kurumları aracılığı ile yargılama ve cezalandırma yapılabilecek. Bir başka ifadeyle, karargahı Priştina ama yargılama yeri Lahey olacak, ikinci bir Kosova yargı sistemi kuruldu.
Hiçbir dünya ülkesinde, iki ayrı ve bağımsız yargı sistemine izin verilmez. Fakat tüm yöneticileri ve kurumları gibi AB ve ABD kıskacında bulunan Kosova Anayasa Mahkemesi, bu ikili yargı sisteminde herhangi bir anayasal aykırılık görmedi.
Özetle; bağımsızlık savaşında çok önemli bir rol üstlenen UÇK’lı komutanların şahsında, Kosova Cumhuriyeti yeni bir Batılı kıskaca girdi.Kosova’nın bağımsızlık savaşı asıl şimdi başlıyor.
Son olarak şunu da soralım: Türkiye Cumhuriyeti’nin, bu süreçte bir rolü veya etkisi olacak mı? Yoksa, şu ana kadar olduğu gibi, “sus ve izle” politikası devam mı edecek?
Yorumlar