Batı Trakya’nın yiğit evlatları, Karadağ, Bulgaristan, Sırbistan ve Yunanistan’ın hep birlikte Osmanlı Devleti’ne kefen biçtikleri, 1878-1920 yılları arasında dört Türk Hükûmeti kurdular.
Bu hükûmetlerin ilki, Rodop Türkleri Hükûmeti idi. 1878’de Çirmen Kasabası’nda kurulan bu hükûmet, 20 Nisan 1886’ya kadar yaşayabildi.
İkinci hükûmet, Batı Trakya Geçici Hükûmeti’nin (Garbî Trakya Hükûmet-i Muvakkatesi) idi. 31 Ağustos 1913’te kurulan bu hükûmetin ömrü, sadece 55 gün oldu. Fakat çok önemli işlere imza attı.
15 Ekim 1919’da Fransız himayesinde kurulan Batı Trakya Hükûmeti ise 23 Mayıs 1920’ye kadar devam etmişti.
Yunanlıların idareyi ele almasından sonra Hemetli Köyü’nde kurulan dördüncü hükûmet dekısa ömürlü oldu. Fakat bu hükûmette Harbiye Vekili olarak görev alan Yüzbaşı Fuat Balkan, Yunanlıların başına olmadık işler açmıştı.
Fuat Balkan’ın başarılı işlerini bir başka yazıya bırakıp, Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’ne geri dönelim.
Osmanlı’nın Balkanlar’dan çekilmesi, diğer yerel Müslüman unsurlar gibi, Batı Trakya’daki ahaliyi de sahipsiz ve savunmasız bıraktı.
Yunan ve Bulgar çeteleri, meydana gelen boşluğu yağma ve katliamlar eşliğinde, ‘fırsata’ dönüştürme gayretine girdiler.
Bulgarlar, Birinci Balkan Harbi’nde, her ne kadar Çatalca önlerine kadar gelseler de, sonrasında işin şekli değişti. İkinci Balkan Harbi’nde, Balkan devletlerinin menfaat çatışmaları, Osmanlı birliklerine nefes aldırdı.
Edirne, Kırklareli ve Meriç Nehri’ne kadar olan topraklar, 23 Temmuz 1913’de geri alındı. Fakat Meriç’in batı yakasında kalan ve yüzde 85-90’ı Batı Trakya Türk’ü olan nüfusun durumu düşündürücüydü.
Yapılacak tek şey, bölgenin yönetimini yeniden ele almaktı.
O dönemde Yarbay olan Enver Paşa’nın talimatı ve Kuşçubaşı Eşref’in önderliğindeki 116 kişilik müfreze, “iman varsa imkan da vardır” sözünü haklı çıkaran gelişmelere imza attılar.
Yeni hükûmetin temelleri, Koşukavak (16 Ağustos), Mestanlı (18 Ağustos) ve Kırcaali’nin (19 Ağustos) geri alınıp, yerel hükûmetler kurulmasıyla atıldı. Gümülcine de (31 Ağustos) geri alınınca, Batı Trakya Geçici Hükûmeti (Garbî Trakya Hükûmet-i Muvakkatesi) hayata geçirildi.
Başkenti Gümülcine olan Batı Trakya Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı’na Hoca Salih Efendi ve Genelkurmay Başkanlığı’naPiyade Kurmay Binbaşı Süleyman Askeri getirildi. Yönetimde, 9 kişi daha yer alıyordu. Fakat asıl yetkili, Süleyman Askeri’de idi.
25 Eylül 1913’de tam bağımsızlığını ilan eden Batı Trakya Bağımsız Hükûmeti (Garbî Trakya Hükûmet-i Müstakilesi), Güneybatı Kafkas (Kars) Cumhuriyeti’nden 5 yıl ve Türkiye Cumhuriyeti’nden 10 yıl önce olmak üzere, tarihteki ilk ‘Türk Cumhuriyeti’ unvanına da sahip oldu.
Gelişmeleri yakından takip eden Atina yönetimi, Osmanlı’nın Bulgaristan ile yakınlaşmasını engellemek adına, 2 Ekim 1913’de Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’ni tanıdı ve Dedeağaç’ı geri verdi.
Sofya yönetimi de, Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’ni hızla tanıyarak Yunanistan’a cevap verdi. Ayrıca Sırbistan, Karadağ, Avusturya-Macaristan, Arnavutluk ve İtalya da bu hükûmeti tanıdı. Fakat Osmanlı Devleti, Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’ni tanımadı.
Hükûmet, ilk iş olarak devletin sınırlarını belirledi: Doğuda Meriç, Batıda Makedonya, Kuzeyde Bulgaristan ve Güneyde Ege Denizi olmak üzere tüm Batı Trakya… Böylece, bugün Yunanistan ile Bulgaristan sınırlarında kalan, Kırcaali, Ortaköy, Mestanlı, Gümülcine, İskeçe, Dedeağaç, Koşukavak ve Mestanlı yeniden Türk toprağı oldu.
Tüm resmi binalara, yeşil-beyaz-siyah zemin üzerine hilal ve üç yıldızlı bayrak çekilmişti. Süleyman Askeri’nin kaleme aldığı bir milli marş da vardı: “Şanlı şehitlerin sarılmış kurtuluş bayrağına / Bu ne ulvi şereftir gömülmek ecdad toprağına / Yurtta hürriyetin, istiklalin rüzgarı esiyor / Kahraman mücahitler şu pis esareti deviriyor.”
Devletin, 6 bini Osmanlı neferi olmak üzere, 30 bin askeri vardı. İstanbul’dan, 3 bin tüfek ve 500 sandık mermi de getirilmişti.
Ekim ayında devlet bütçesi hazırlandı, gümrük kapıları kuruldu, pasaport uygulamasına geçildi. Bağımsızlık nişanesi olarak basılan Cumhuriyet pulları sonrasında, Yunan ve Bulgar posta pulları tedavülden kaldırıldı.
Ne var ki, tüm bunlar devletin devamlılığını sağlayamadı. Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında imzalanan İstanbul Anlaşması (29 Eylül 1913), ilk Türk Cumhuriyeti’nin idam fermanı oldu.
Batı Trakya Türk Cumhuriyeti, Edirne’nin Osmanlı’da kalması karşılında, 25 Ekim’de feshedildi. Müslüman Türk kuvvetleri, gözleri yaşlı, geri çekildiler. Sonrası, hepimizin malumu...
Bütün bunları neden anlattık?..
“Atalarımızın destanları, bebek uyutmak için değil, adam uyandırmak içindir!”
İsmail Kara, bir makalesinde, Türkiye’nin Lozan körlüğünden kurtulup talepkâr bir politika izlemesi gerektiğini söylüyor.
Doğru söze ne denir?
Yorumlar