Türkiye, başındaki bunca musibete rağmen büyük bir devlettir. Türkiye’yi büyük yapan, ne kalabalık nüfusu, ne ticaret hacmi, ne de rezervleridir.
Türkiye’yi büyük yapan, merhametidir.
Türkiye’yi büyük yapan, hep veren el oluşudur.
Anadolu coğrafyası, milletleri eritip, yok etmesiyle bilinir. Bu coğrafyadaki onlarca millet tarih sahnesinden çekilmiştir.
Üzerinden bin yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen bu toprakların bizim kalmaya devam etmesinin yegane sebebi ise şudur: İnsanlara merhamet ederseniz, Allah da size merhamet eder.
Müslüman Türk milleti, Azerilerden Boşnaklara, Kürtlerden Araplara, Şiilerden Sünnilere, Müslümanlardan Yezidilere kadar herkesin kara gün dostudur.
Saddam Hüseyin Irak’taki Kürtlerin üzerine yürüyünce, Kürtler, çoluk çocuk Türkiye’ye sığınmıştı.
İran’da, Şah döneminde İslamcıların, Humeyni döneminde laiklerin çaldığı kapı yine Türkiye idi.
Ermeniler Karabağ’a saldırdıklarında, bölge halkının gözleri, Azerbaycan’dan evvel Türkiye’yi aramıştı.
Siyonist İsrail Lübnan’ı bombaladığında, yüzbinlerce Lübnanlı Hatay üzerinden Türkiye’ye sığınmıştı. Aynı şekilde Lübnan Başbakanı, telefonla Türkiye’yi arayarak, yardım talep etmişti.
Filistin’de, hem El-Fetih, hem de Hamas liderlerinin gözü kulağı Ankara’dadır.
Çin zulmü altında inleyen Doğu Türkistanlılar, Rusya işgali altındaki Çeçenler ve Kırımlılar için en emin belde Türkiye’dir.
Somali, Arakan ve Myanmar’daki Müslümanlar, Türkiye’nin varlığı ve birliği için dua ediyorlar.
Balkanlar’da da benzer bir durum var. Bosna Hersek, Sancak, Bulgaristan, Kosova, Makedonya ve Batı Trakya’daki Müslümanlar, Türkiye’ye dikkat kesilmişler. En küçük bir tehlikede, rota Türkiye’ye yöneliyor.
Anadolu’nun doğal bir uzantısı olan Suriye halkının tek sığınağı da Türkiye. Sadece Suriyeli Müslümanlar için değil, Hıristiyan ve Yezidiler için de…
Batı dünyasının zenginliği ise bir hırsız zenginliğidir. Çalışarak değil, çalarak zengin olmuşlardır. Asya, Afrika ve Güney Amerika’nın zenginlikleri, Avrupa’ya taşınmıştır. Afrika’da insanların açlıktan ölmesinin, Hindistanlıların yarısının günde birkaç dolarla yaşamak zorunda kalmasının, Arjantin’in borç içinde yüzmesinin tek sebebi, Batılıların aç gözlülüğüdür.
Amerika’daki Kızılderilileri ve zencileri, Avusturalya’daki Aborjinleri, Afrika’daki birçok kabileyi ve Avrupa’daki Çingeneleri de bu listeye ilave edebiliriz.
Amerika’nın Irak ve Afganistan’da, Fransa’nın Cezayir’de ve İtalya’nın Libya’da yaptıklarını da unutmadık.
Hal böyle iken, sosyal adalet konusunda Avrupa’yı örnek göstermek, ancak “körlükle” açıklanabilecek bir durumdur.
Şurası çok açık: Batı, uzaya çıkmıştır ama üst kattaki komşusuna çıkamamıştır. Hatta komşu olarak bile kabul etmemiştir.
Türkiye, iki milyonu aşkın Suriyeliye elinden gelen imkanı sunuyor. Gayrı resmi rakamları da ilave ederseniz bu sayı 2,5-3 milyonu buluyor. Buna karşılık ‘müreffeh’ Avrupa’daki mülteci sayısı, Türkiye’nin beşte biri kadar.
Avrupa Birliği’nde en fazla Suriyeli kabul eden ülke Almanya. Bu ülkedeki sığınmacı sayısı, 100 binin biraz üzerinde.
Fransa Başbakanı Manuel Valls’ın “üzerimize düşeni fazlasıyla yaptık” dediği, 2012’den bu yana, Irak’tan 5 bin ve Suriye’den 4 bin 500 sığınmacı.
İngiltere’nin kabul ettiği Suriyeli mülteci sayısı ise sadece üç basamaklı bir sayıya karşılık geliyor.
Kanada, İsviçre ve Avustralya’nın kabul etmeyi taahhüt ettikleri Suriyeli mülteci sayısı ancak 10 bini buluyor.
Bulgaristan’ın Türkiye sınırına duvar örmesini, Macaristan’ın Sırbistan sınırına dikenli tel çekmesini, Makedonya ve Macaristan polisinin mültecilere gaz ve coplarla saldırmasını, Sırbistan’ın mültecileri Hırvatistan sınırına yığmasını, Hırvatistan’ın hamile kadınları, bebekleri, açlık ve susuzluktan bitkin düşen çocukları görmezden gelişini, Kopenhag Kriterleri’nin hangi maddesine sığdırıyorlar hiç bilemiyoruz.
Bildiğimiz tek şey şu: Koskoca Avrupa Birliği, bırakın Türkiye’yi, bir İHH İnsani Yardım Vakfı kadar bile olamadı, olamıyor.
Aslında, Batılıların zihin yapısını anlamak için kendi aralarındaki tartışmalara bakmak bile yeterli. Sırbistan Başbakanı Aleksandar Vuçiç, Hırvatistan’ı mültecileri Hıristiyan ve Müslüman olarak ayırmakla suçluyor. Hırvatistan Başbakanı Zoran Milanoviç ise Sırpları Barbar olarak nitelendiriyor.
Sırbistan sınırındaki Suriyeli göçmenlerden Yunanistan’ı sorumlu tutan Macaristan Başbakanı Victor Orban’ı ise azınlığa düşme korkusu sarmış. Orban, “bir anda kendi kıtamızda azınlık kaldığımızın farkına varacağız” diyor. Diyor demesine ama belli ki, “rüzgar eken, fırtına biçer” sözünden pek haberi yok.
Batı, Ortadoğu’da ektiği savaş rüzgarlarını, bundan sonra Avrupa’da biçecek. Gün batıdan doğacak, Avrupa İslam ile şereflenecek inşallah.
Yorumlar