Karadağ, bugüne kadar daha ziyade Kotor, Budva ve Bar gibi Adriyatik kıyısındaki beldeleri ile gündeme gelen bir ülke idi. Ancak son bir yıldır durum biraz değişti.Tembellik ve gamsızlıklarıyla bilinen Karadağlıların yüzüne, belirgin bir gerginlik düştü. Karadağ’da, plaj şemsiyelerinin yerini protesto çadırları aldı.
Her şey, 2014 yılının son günlerinde düzenlenen yolsuzluk operasyonunda, on üç kişinin gözaltına alınmasıyla başladı. Gözaltına alınanlar arasında bazı belediye başkanlarının ve Karadağ eski Cumhurbaşkanı’nın çocukları da bulunuyordu.
Yolsuzluk operasyonu basına yansıyınca, Karadağ muhalefetinin oluşturduğu Demokratik Cephe Hareketi-DF de harekete geçti. DF, gözaltıların ertesi günü, 2015’in başından itibaren hükümet karşıtı geniş katılımlı protesto gösterileri düzenleneceğini ilan etti.
Düğmeye basanlar, yirmi beş yıldır iktidarda olan, Karadağ Sosyalistleri Demokrat Partisi-DPS lideri ve Başbakan Milo Cukanoviç’ten kurtulmak adına iyi bir fırsat yakaladıklarını düşünüyorlardı.
Şubat ayında, “Karadağ’da devrim! Herkes sokağa!” sloganıyla organize olan protestocular arasında gazeteciler, üniversite profesörleri ve muhalif aktivistler de vardı. Ancak protestolar, halkta çok fazla karşılık bulmadı.
Ne var ki, tam her şey normale döndü derken, eylül ayında protestolar yeniden başladı. Muhalefet, 27 Eylül’de, meclis binası önünde çadırlı eylem başlattı. Yirmi gün sonra gelen polis müdahalesi ise olaylara sebep oldu. Protestolar, nispeten sakin olmakla birlikte, halen devam ediyor.
Prostestoları organize eden DF liderleri Andriya Mandiç, Neboyşa Medoyeviç, Strahinya Bulayiç ve Yanko Vuçiniç, ekonomik sorunlar, işsizlik ve yolsuzluk gibi sebeplerle, hükümetin istifa etmesini ve erken seçime gidilmesini istiyorlar. Tanıdık bir çağrıda bulunuyorlar: “Diktatör rejime son!” Ancak talepleri de, gerekçeleri de pek samimi değil.
Samimiyetsizliğin en önemli gerekçesi, iktidardaki DPS’nin seçimle işbaşına gelmiş olması ve ekonomik göstergeler. Karadağ’daki işsizlik oranı 2000 yılında yüzde 32.7 idi. Bu oran 2013’de yüzde 19.5’e, 2014’de yüzde 18.1’e ve Mart 2015’de yüzde 14.7’ye geriledi.
Karadağlı muhaliflerin en büyük destekçisi halk değil, Rusya! Bu destek, aynı zamanda protestoların arka planındaki asıl gerekçeyi de gün yüzüne çıkarıyor: Karadağ’ın, bu yıl sonunda, NATO üyesi olma arzusu!
Rusya’nın muhaliflere verdiği desteğin bir başka sebebi de, Ukrayna krizinde Karadağ’ın AB yanlısı tavır sergilemesi. Kırım ve Ukrayna’daki genişleme politikasına Balkanlar’daki Ortodokslardan destek bulan Rusya, Karadağ’ın ‘ihanetine’ bu şekilde karşılık veriyor.
Protestolarda dikkat çeken bir başka husus da, Karadağ bayraklarının yanı sıra, Sırbistan bayraklarının dalgalandırılması ve Sırp faşistlerin Çetnik işaretinin yapılması.
Açıkça görülüyor ki Karadağ, nüfus bakımından Balkanlar’ın en küçük ülkesi olsa da, Rusya’nın büyük hesaplarına ev sahipliği yapıyor.
Rusya’nın el uzatmaya çalıştığı bir başka Balkan ülkesi de, Bosna Hersek! Rusya, Bosna Hersek’in istikrarını tehdit eden tüm girişimlere açık destek veriyor.
BM Güvenlik Konseyi’ne gelen Srebrenitsa tasarısını veto eden Rusya, Srebrenitsa Soykırımına imza atmaktan dolayı yargılanan Ratko Mladiç’in şartlı tahliyesini de talep etti.
Rusya’nın, Bosna Hersek ve Boşnaklar aleyhine attığı adımlar bununla kalmıyor.
Gürcistan ve Ukrayna’da ayrılıkçı bölgeler oluşturarak, AB ve NATO üyeliklerini imkansız hale getiren Rusya, aynı planı Bosna Hersek’te de uygulamak istiyor. Boşnak, Hırvat ve Sırpların merkezi bir otorite etrafında birleştiği Bosna Hersek’teki ayrılıkçı Sırpları destekliyor.
Moskova yönetimi, Bosna Sırp Cumhuriyeti Entitesi’nin, Bosna Hersek yargı sisteminden ayrılmasını hedefleyen referandum talebini haklı buluyor. Daha doğrusu Rusya, neticesi bölünmeye kadar gidebilecek bir referandumun fikir babası.
BM Güvenlik Konseyi’ndeki Srebrenitsa tasarısını veto etmesi için 19 Haziran’da St. Petersburg’da Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile görüşen Bosnalı Sırp lider Milorad Dodik, 25 Haziran’da da referandum talebini açıkladı. Dodik’in, Lavrov ile görüştükten bir hafta sonra yargı referandumunu gündeme getirmesi, meselenin fikir babasını ele veriyor.
Şurası çok net: Bosna Sırp Cumhuriyeti Entitesi’nin referandum girişimi, Dayton Antlaşması’nın açık bir ihlali olacaktır. Yargı referandumu, eski yaraların yeniden açılmasına sebep olabileceği gibi, bağımsızlık referandumunun temellerini de atabilir.
Bosna Sırp Cumhuriyeti’nde 15 Kasım’da yapılması planlanan yargı referandumu, kararının anayasaya uygunluğunun incelenmesi için ileri bir tarihe ertelendi. Ancak bu tehlikenin geçtiği anlamına gelmiyor!
Özetle: Rusya, Gürcistan’dan Baltık ülkelerine, Ukrayna’dan Suriye’ye uzanan geniş bir coğrafyada yayılmacı bir politika izliyor. Moskof’un son günlerdeki göz ağrıları ise Bosna Hersek ve Karadağ!
Şimdi soru şu: Rusya’nın derdi belli. Peki ya Türkiye’nin niyeti?..
Yorumlar