Duyuru

Başbakan Erdoğan, verdiği sözleri tutmadı

Röportajlar - Röportajlar

  /   1494   /   01 Ocak 2014, Çarşamba

 Yazdır

  


http://www.milligazete.com.tr/makale/makale-119534.htm

Bosna-Hersek edebiyat, ilim ve siyasetinin önemli isimlerinden Prof. Dr. Cemaludin Latiç ile çok konuşulacağına inandığımız bir söyleşi gerçekleştirdik. Söyleşi, bazı siyasilerle ilgili önemli ipuçları veriyor...


*1992-1995 Bosna Savaşı'nın üzerinden on dört yıl geçti. On dört yılın ardından Boşnaklar için hayatta neler değişti?


Savaştan sonra Boşnaklar için eğer tek iyi bir şey varsa o da artık Boşnaklar çok daha politik hareket ediyorlar. Boşnaklar savaştan önce kör gibiydiler. Ancak artık gözleri açıldı. Savaştan sonra derken savaşın bittiğini söylemiyorum. Silahlı savaş bitmiş olabilir ama Bosna'da şimdi başka bir savaş var. Boşnaklar on dört yıldır politik ve kültürel bir savaş veriyorlar. Biz savaşı kaybetmedik ama bu kazandığımız anlamına da gelmiyor. Sırplar ve Hırvatlar bizi bu topraklardan göndermek istediler. Ama biz bu topraklara sahip çıktık ve hiçbir yere gitmedik. Bugün Bosna-Hersek'te bir oluşum var. Ne zaman ki bu oluşum gerçek bir devlet haline gelirse, inşallah, Boşnaklar bu yeni savaştan galip çıkmış olacaklar.


*Bir konuşmanız esnasında, zor dönemler geçirdiğinizi belirterek, "Aliya'sız Bosna'da halletmemiz gereken sorunlar, engeller var" diyorsunuz. Boşnakların önündeki en önemli sorun nedir?


Sırplar ve Hırvatlar, bu topraklarda ancak kendilerine hizmetçi olarak kalmamızı istiyorlardı. Ancak arzu ettikleri gibi olmadı. Bosna-Hersek topraklarından gönderilmek istenen Müslüman Boşnaklar olarak, rahmetli Başkanımız Aliya İzzetbegoviç önderliğinde hem bu topraklarda yaşamaya devam ettik, hem de onlara hizmetçi olmadık. Savaştan önce bizi silahlar ve bombalarla katlediyorlardı. Bugün ise kültürümüzü yok etmek istiyorlar. Savaş boyunca bize silah ambargosu uygulayarak elimizi kolumuzu bağlayan uluslararası güçler, bugün bizi egemen bir ulus olmaktan çıkarıp küçük bir dini azınlığa dönüştürmek için uğraşıyorlar. Rahmetli Aliya sonrasında yalnız ve desteksiz kaldık. Ancak tüm engellemelere rağmen, silahlı savaşta olduğu gibi, kültürel savaşta da direnişimiz devam edecek.


*Travnik sokaklarında dolaşırken "Fast-food Dayton" isminde bir dükkân görmüştüm. Tüm fast-food'lar gibi kalorisi yüksek, doyurucu olmayan ve oboziteye sebep olan Dayton anlaşması'nın üzerinden 13 yıl geçti. Dayton'un, ateşkesin ötesine geçip, barış anlaşmasına dönüştüğünü söylemek mümkün müdür?


Bu soruya her Boşnak aynı şekilde cevap verecektir: Önce savaş esnasında keskin nişancı atışı ve bombalarla bizi ölmeye mecbur bıraktılar. Bugün bunu ekonomik savaşla, sessiz, yavaş ve mecburi tehcirle, kültür emperyalizmiyle, batılılaşma ve medyatik ablukayla yapıyorlar. Allah yardımcımız olsun!


*Dayton Anlaşması'nın mimarı Richard Holbrooke, anlaşmanın onuncu yıl dönümünde, Dayton'un mükemmel olmadığını ve geliştirilmesi gerektiğini söyledi. Holbrooke'un bile revize edilmesi gerektiğini söylediği Dayton'u gözden geçirmenin zamanı gelmedi mi?


Öncelikle Dayton Anlaşması'nın tüm maddelerinin uygulanmasını kabul etmek gerekir. Sonra bu kuralların Avrupa standartlarına göre yeniden ele alınarak, Bosna-Hersek'in demokratik bir ülke haline getirilmesi lazım. Bütün vatanseverlerin istediği şey budur. Maalesef büyük Sırbistan tarafı buna karşı çıkıyor. Onların başka anlayışları var. Onlar hiçbir şekilde Bosna-Hersek ülkesi olsun istemiyorlar. Hatta bugün bile ülkemizi parçalamak veya yok etmek çabasındalar. Bu şartlar altında Dayton Anlaşmasının hiçbir anlamı yok.


Batının ikiyüzlülüğü

 


*Türkiye'nin, sözde, Ermenilere soykırım uyguladığı iddiasını seslendiren Batılı devletler; bu meseleyi siyasilerin çözmesini talep ediyorlar. Ancak konu Srebrenitsa'da yaşananlara geldiğinde tarihçileri göreve davet ediyorlar. Hatta sıklıkla katliama maruz kalan Boşnaklara geçmişi, katliamları ve toplama kamplarını unutmaları gerektiğini telkin ediyorlar. Bu bir çifte standart değil mi?


Tabii ki bu tam bir iki yüzlülük! Fakat Avrupa demokratik kamuoyunun tamamıı onların tarafında değil. Brüksel'de, Weinstein adında, Fransız bir akademisyenle görüştüm ve o kesinlikle Türkiye'nin Ermeni soykırımı yaptığını kabul etmiyor. Onun bütün kanıtları inandırıcı ve kesindir. Evet, bir kısım Avrupalı hükümetlerin ve Boşnaklara yapılan soykırımı inkâr ediyorlar. Neden? Çünkü büyük Sırbistan Bosna'da yaptığı soykırımı kendilerinin susmakla veya Sırbistan'a başka bir şekilde yardım etmekle saklamak istiyorlar. Batı kamuoyuna gerçeği anlatabilmek için Türk ve Boşnak akademisyenlerin birlik olmaları gerekiyor.


Bosnalı gençlerin, 1992-1995 yıllarında neler yaşandığını, ne acılar çekilerek bu toprakların kazanıldığını bilmeden yetişmesine ne diyorsunuz? Kin ve düşmanlığı körüklemeden yaşananları unutturmamak için neler yapılmalı?
Yapılan soykırımın bir daha olmaması için her gün araştırmak, belgelemek, gerçeği yazmak ve konuşmak gerekir. Bize yapılan soykırımın bir daha hiçbir şekilde tekrarlanmaması ancak bu şekilde sağlanabilir.


*Bağımsız Bosna-Hersek'e giden yolda çok zorluklar ve acılar yaşadığınızı tüm dünya biliyor. Bu süreçte rahmetli Aliya ile ilgili unutamadığınız, tarihe not düşmek istediğiniz birçok hatıranız vardır. Bunları bir araya getirip yayınlamayı düşünüyor musunuz?


Rahmetli Başkan ile alakalı anılarımı, Aliya ile geziler (Şetnje sa Alijom) adı altında yayına hazırlanıyorum. Kitapta Aliya ile geçirdiğimiz otuz sene ve o seneler içinde halkımızın ruhani ve fiziki hürriyetine karşı savaşı anlatıyorum. Bazı Türk kardeşlerim, bu anıları Türkçe'ye tercüme edeceklerine söz verdiler. Ama Ankara'da ve İstanbul'da uğradığım düş kırıklığından sonra bu kardeşlerime de, kabahatleri olmadığı halde, inanmaktan vazgeçtim.


*Birçok defa Türkiye'ye geldiğinizi, Türkiye'deki birçok politikacı, akademisyen ve aydın ile irtibat halinde olduğunuzu biliyoruz. Ve yine biliyoruz ki bugünlerde üzgünsünüz ve Türkiye'deki bu kişilerle eskisi kadar irtibatta olmak istemiyorsunuz. Size yaralayan ve üzen şey nedir?


Bugüne kadar Türkiye'den gelen telefonların hepsine bir şekilde cevap vermeye çalıştım. Çünkü Türkiye'yi 'ikinci vatanım' olarak görüyor ve bunu her fırsatta, her yerde dile getiriyorum. Gerçekten böyle hissediyorum. Hem Türk insanını hem de Türkiye'yi kendime çok yakın hissediyorum. Ama bazı Türk siyasetçileri, yardımlaşma çalışanları ve entelektüelleri beni hayal kırıklığına uğrattı. Onlar, Bosna ve Boşnaklar için verdikleri sözleri unuttular.


Mesnevi'nin, Boşnakça'ya tercüme edilmesi için yardımcı olacaklarına söz verdiler ama sözde kaldı. Boşnakça-Türkçe sözlük basılmasına yardımcı olacaklarına söz verdiler ama sözde kaldı. Müslüman Boşnak Radyo Televizyonu projesi için yardım edeceklerine söz verdiler ama sözde kaldı. "Srebrenicki Inferno" oratoryosunun çekimine söz verdiler ama söz de kaldı. Srebrenitsa'nın (Srebrenica) Osata Köyü'nde bulunan ve 17'nci yüzyılda Osmanlı Devleti tarafından Ujiçe'den gelen muhacirler için yaptırılan caminin yeniden inşa edilmesine yardımcı olacaklarına söz verdiler ama o da ne yazık ki sözde kaldı. Ben sadece kendi bildiklerimi anlatıyorum. Bizim her devlet başkanımız, Türk siyasetçilerinin verdikleri sözlerden oluşan uzun bir listeyi size sunabilir. Ancak buna gerek yok. Çünkü o sözlerden hiçbiri gerçekleşmedi ve gerçekleşmeyeceğini de artık biliyoruz.


Türk eliti bunu bize niye yapıyor? Bunu bir türlü anlayamıyorum. Müslüman Türk halkı, Türk elitinin bizi rencide ettiğini biliyor mu acaba? Türkiye'deki elit tabaka bizi aşağılıyor. Açıkçası Boşnak Müslümanlar adına kendimi aldatılmış hissediyorum. Bu sebeple artık Türkiye'ye gelmek istemiyorum. Bugün İstanbul'a, Ankara'ya veya Konya'ya gelsem bile kendimi çok alçalmış hissedeceğim. Sanırım artık benim için en iyi olan, çok sevdiğim İstanbul'u uçaktan görüp geçmek. Neden burada yalınız ve terk edilmiş fakat insanca ölmemize müsaade etmiyorlar. Onların zengin sofralarından düşen ekmek kırıntılarını bekleyeceğimize, aç ama aşağılanmamış olarak ölmeyi tercih ederiz!


Erdoğan ve adamları


*Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'la da uzun yıllar öncesine dayanan bir dostluğunuz var. Bu taleplerinizi kendisine ilettiniz mi?


Evet, sizin de söylediğiniz gibi, Başbakanınız Erdoğan ile uzun yıllar öncesine dayanan bir irtibatımız var. Kendisini Erbakan Hoca'nın Başbakan olduğu yıllardan tanıyorum. Erdoğan hapishaneden çıktığında ben de Türkiye'deydim. Üsküdar'da kendisini ziyaret edip, misafiri olmuştum. Bana ne işle meşgul olduğumu sordu. Son on yıldır Rahmetli Aliya İzzetbegoviç'in vasiyeti olan Müslüman Boşnak Radyo Televizyonu projesi üzerinde çalıştığımı söyledim. Bu projenin Allah rızası için, Allah'ın sözlerini yaymak için yapılacak bir vakıf projesi olduğunu açıkladım. Sayın Erdoğan bana "Başbakan olduğumda bu projeyle alakalı tüm sorunları halledeceğim" dedi. Sayın Erdoğan Başbakan olduğunda kendisine bir mektup gönderdim. Recep Tayyip Erdoğan ve adamları (Dr. Ahmet Davutoğlu, Hakan Fidan ve diğerleri) yardım edeceklerine dair bana söz verdiler. Bu vaatlerini uzun zamandır bana ve bütün Boşnak liderlerine dillendiriyorlar. Erdoğan, ZaBIH Genel Başkanı Dr. Haris Silajdzic, Türkiye'ye geldiğinde de adamlarına bu söz için talimat vermişti. Ancak hali hazırda hiçbir şey yapılmadı. Hatta Sayın Erdoğan, bugün kendisini aradığım zaman telefonuma bile çıkmıyor.


Sayın Erdoğan ve adamları bize böyle söz vermeye mecbur değildiler. Ancak tutmayacakları halde bu kadar söz vermelerini ve ilgileniyorlarmış gibi görünmelerini anlamış değilim. Artık Erdoğan ve ekibinin sözlerine eskisi gibi inanmıyorum. Sayın Erdoğan, Bosna'da, yani Avrupa'nın kalbinde Allah'ın büyüklüğünü göstermeyi amaçlıyorsa, verdiği sözü tutmaması bana göre günahtır!


*Hazır konu açılmışken rahmetli Aliya İzzetbegoviç'in kaleme aldığı vakıfnamedeki maddelerden biri olan Müslüman Boşnak Radyo Televizyonu projesi hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?


Bosna-Hersek'teki Sırp ve Hırvat medyasında, radyo ve televizyonlarında Müslümanlar ve İslam aleyhinde yayınlar yapılıyor. Çocuklarımız temel İslami bilgilerden yoksun olarak büyüyor. Bizim için çok acı bir durum. Boşnak kimlik ve kültürünü gelecek nesillere taşıyacak olan gençlerimizden emin olmak zorundayız. Bu televizyon projesinde kaynağını İslam'dan alan kültürel ve manevi değerleri içeren programlara yer verilecek. İçinde yalan, alkol, pornografi, loto dâhil hiçbir haram olmayacak. Bosna-Hersek'in yanında; Sancak, Kosova, Makedonya, Arnavutluk, Karadağ ve Sırbistan'a hitap edecek bir vakıf televizyonu olmasını planlıyoruz. Boşnakça, Sırpça, Arnavutça ve Türkçe programların yanında İngilizce ve Arapça haber yayını yapmak istiyoruz. Böylece Balkan Müslümanlarının sesi olmayı hedefliyoruz.


Bu hedeflerimizin gerçekleşmesi için büyük bir devlet desteğine ihtiyacımız var. Bosna-Hersek, Sırpların, Hırvatların ve komünistlerin iç içe olduğu devlet. Böyle karmaşık yapıya sahip olan Bosna-Hersek devletinden doğal olarak hiçbir destek alamıyoruz. Bu noktada Türkiye'nin tarihi misyonuna uygun olarak bizi desteklemesini bekliyoruz.


Türkiye ne yapmalı?


*Türklerin Bosna'dan çekilmesinden sonra Bosna topraklarına hâkim olan tüm rejimlerin ortak düşmanı İslam oldu. Sadece Bosna'da bin iki yüz cami, mescit, kütüphane, imaret, medreseden birçoğu bu rejimler tarafından ortadan kaldırıldı. Yakılan yerlerden biri de, içinde binlerce Osmanlı el yazması eser bulun, Şarkiyat Enstitüsüydü. Sırplar son olarak, Belgrat ve Niş'te kalan son Osmanlı camilerini de ateşe verdiler. Mostar Köprüsü'nün açılışı için Mostar'a gidip uçan balonlar eşliğinde şov yapanlar, Sırpların bu Osmanlı camilerini ateşe vermesine hiç ses çıkarmadılar. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz.


Komünist propaganda bize yıllardır; Türkiye'nin, Boşnaklar için bir illüzyon olduğunu, Türklerin bizi geçmişte kandırdığını ve bugün de aynısını yaptığını, iş birliği yapılacak insanların batıda aranmasının daha iyi olduğunu, çünkü Batılıların, Türkiye'ye nazaran, verdiği sözleri tutuğunu ve daha demokratik davrandığını söylüyor. Biz bu propagandalara kesinlikle itimat etmiyor ve Türkiye'nin bu propagandaları boşa çıkarmasını bekliyoruz. Bugüne kadar hep bu propagandalara karşı direndim. Ancak bugün kendi kendimi sorguladığımda acaba yanılgıda mıyım diye düşünmeden edemiyorum. Çünkü bana verilen sözler doğrultusunda ben de kendi insanlarımıza sözler verdim ve bunların hiçbirisini tutamadım. Ne yazık ki, bu propagandaları doğrularcasına, Müslümanlar bizi terk ettiler. SDA zamanında güçlenen ilişkimiz bugün devam etmiyor. Türk eliti, aramızda kuvvetli bir bağ olduğunu söylüyor. Ama bunu söylemden eyleme geçirmek için hiçbir şey yapmıyorlar.


Türkiye, Mostar Köprüsü için 2-3 milyon Euro harcamak yerine, yarım milyon sürgüne gönderilmiş ve geri dönmüş Boşnak Müslüman'ın, hayata tutunmaları gerekir. Öyle zannediyorum ki, Müslüman Boşnakların farklı şekilde yardımına ihtiyacı varken, dağa taşa para harcamak onlara daha kolay geliyor. Ancak unutmasınlar ki, Avrupa'nın orta yerinde Müslüman ve Osmanlı kültürünün yaşamasını istiyorlarsa önce insanı yaşatmaları gerekir. Müslümansız taşın hiçbir anlamı yok. Belgrat ve Niş'te olduğu gibi bir zaman sonra sahipsiz kalan her şey Sırp ve Hırvat vahşetinden nasibini alacaktır.


* Türkiye'deki bazı kuruluşlar, Bosna'daki Osmanlı tarihi yapılarının restorasyonu için yüksek miktarda paralar harcıyorlar. Geçmişin ihyası elbette mühim ancak bir anlamda taşa yapılan bu yatırımların, Bosna-Hersek'te yaşayan Müslümanların ve İslam'ın gelişmesine bir katkısı olabilir mi?


Evet, tam söylediğiniz gibi. Türk hükümeti, Bosnalı Müslümanlar yerine Osmanlı taşlarına para yatırmayı tercih ediyor. Tamam, hükümetiniz "Boşnaklarla ilgilenmek istemiyoruz" da diyebilirlerdi. Ancak ben Türkiye'den dilenmek de istemiyorum. Bize sadece dinimizi verin. Mutsuz Boşnak insanına bazı şeyleri vaat ettikten sonra yapmamak bence çok ayıptır.
Lütfen Çanakkale'de kaç Boşnak Müslüman'ın şehit olduğunu söyler misiniz? Türkiye'deki Boşnak nüfusun ne kadar olduğunu söyler misiniz? Bırakında biz Müslümanlar, hangi ırktan olduğumuzu düşünmeden birbirimize yardım edelim. Ne yapacaksak sadece Allah aşkına; kimseden bir şey dilenmeden, kimsenin bir sadaka vermesini beklemeden ya da boş vaatlerin yerine getirmelerini beklemeden yapalım. Elbette tüm bunları söylerken Müslüman Türk halkını, hükümetinizle aynı kefeye koymadığımı belirtmek isterim. Ben inanıyorum ki Türk halkı her zaman bize yardım etmek istiyor. Bosna ve Kosova, İslam'a Osmanlı ve Müslüman Türkler sayesinde kavuştu. Türk halkı yırtıcı hayvanların bizi yemesine müsaade etmeyecektir.


*Katıldığınız bir şiir gecesinde Aliya İzzetbegoviç'in "Türkiye'deki siyasetçilerin hayaline kurşun atsanız, Erbakan'ın yaptıklarına erişemez" dediğini söylediniz. Bunu biraz açıklar mısınız?


Açıkçası bu söz kendi kendini açıklıyor. Bunun üzerine söyleyebileceğim tek şey rahmetli Başkanımız Aliya İzzetbegoviç ile Erbakan Hoca çok iyi bir işbirliği içindeydiler. Birbirlerine çok saygılıydılar. Erbakan Hoca bizim içim çok önemli bir liderdir. Allah kendisine hayırlı ve uzun ömür versin.


*Son olarak şunu sormak isterim: Türk milletinin, Boşnaklarla çok köklü tarihi, kültürel ve hatta ailevi bağları var. Dün Osmanlı çatısı altında ve savaş yıllarında aynı cephede birlikteydik. Bu bağlamda Türk milleti ve devletine mesajınız nedir?

 


Benim, Kur'an ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) sünnetini hatırlatmak dışında, halklarımıza mesaj vermeye veya nasihat etmeye zerre kadar cesaretim yok. İşte hadis-i Nebevi'den bir-iki mesaj: "Senin kardeşin Batı'da zorda ise, sen Doğu'da yaşıyorsan (veya tersine) senin bir vazifen var o da ona yardım etmek." İkinci mesaj bir hadisten: "Müslüman kardeşine sıkıntıda olduğunda kim yardım ederse Allah ona yarıma en muhtaç olduğunda (kıyamet gününde) yardım edecektir."


Türk ve Boşnak halkı çoğunlukla Müslüman'dır. Kader onları birbirine bağlıyor. Aynı dine, aynı Osmanlı kültürüne sahibiz. Tarihimizin bir kısmı hatta bazı düşmanlarımız da aynı. Siz, bir büyük Müslüman halk olarak, Allah (c.c) ve bizim ümmetimizin tamamının karşısında bize ve Rumeli'deki bütün Müslümanlardan (bugünkü Balkanlardan) sorumlusunuz. Biz İslami kabul edenler ise Yüce Allah'a  sayısız defalar şükürler ediyoruz. Sizin sayenizde burada  bu serhat sınır bölgesinde geçtiğimiz imtihanları umursamadan sadece o hakikatten dolayı emaneti koruyoruz.


Bizler ırk değil, din kardeşleriyiz. Bizim işbirliğimizin çok farklı olması lazım. Bizim işbirliğimizin nasıl olması gerektiğini Türkiye'deki ilahiyatçılar benden çok daha iyi biliyorlar. Siz sadece onları dinleyin. Ben onlara inanıyorum ve onlardan hükümetinizin yaptığı büyük yanlışları düzeltmesini bekliyorum.


Teşekkür: Söyleşinin gerçekleşmesinde yardımlarını esirgemeyen Elma Kutlu hanıma ve Rıza Abazoğlu beye çok teşekkür ederim.

 

  

Yorumlar