Söyleşi: Ayhan Demir
(Milli Gazete)
Arkadaşımız Ayhan Demir, Aliya’nın son beş yılında birlikte çalışan ve 1992-1996 yılları arasında Bosna-Hersek üçlü Başkanlık Konseyi’nin Müslüman üyesi olarak görev yapan, Demokratik Eylem Partisi (SDA) Genel Başkanı Süleyman Tihiç ile Bosna-Hersek’in dünü ve bugünü üzerine bir söyleşi gerçekleştirdi
Öncelikle söyleşi teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. 1992-1995 Bosna Savaşının üzerinden tam 13 yıl geçti. 13 yılın ardından Boşnaklar için hayatta neler değişti?
Olumlu yönde çok şey değişti. Bosna-Hersek devleti bu zaman zarfında hem siyasi hem de ekonomik olarak çok kuvvetlendi. 1995 yılında askeri kuvvetlerimiz, ajansımız, gümrüğümüz bir devleti devlet yapan her şey üç ayrı parçadan oluşuyordu. Bugün ise tek bir ordumuz, tek bir ajans ve tek bir gümrüğümüz var. Avrupa Birliği’ne katılmak için Antlaşma yaptık ve NATO’ya üye olduk. Ancak bu bütün problemleri çözdüğümüz anlamına gelmiyor. 2006 yılına kadar Bosna-Hersek’in çok güzel bir ilerlemesi oldu. Bugün bu ilerleme maalesef çok daha ağır gerçekleşiyor. Özellikle son dönemde enflasyon hızla artıyor.
Travnik sokaklarında dolaşırken “Fast-food Dayton” isminde bir dükkân görmüştüm. Tüm fast-food’lar gibi kalorisi yüksek, doyurucu olmayan ve oboziteye sebep olan Dayton Antlaşması’nın üzerinden 13 yıl geçti. Dayton’un, ateşkesin ötesinde bir barış Antlaşmasına dönüştüğünü söylemek mümkün mü?
Rahmetli Aliya İzzetbegoviç, Dayton Antlaşması için “çok haksız bir antlaşma” diyordu. Ne var ki, o günkü şartlar için en iyi olan buydu. Dayton Antlaşması sayesinde yeni bir başlangıç şansı yakaladık. Ancak son dört beş yıldır yaşananların ardından Dayton Antlaşması’nın Bosna-Hersek için ilerlemeyi engelleyen bir fren olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Dayton, Bosna-Hersek’in ilerlemesine mani olan güçlere imkân sağlıyor. Bu sebeple Dayton Antlaşmasında reformlar yapılması kaçınılmazdı. 2006 yılında parlamentoya getirdiğimiz ‘Nisan Paketi’nin amacı buydu. Ancak bu paket kabul edilmedi. Bu aslında Bosna-Hersek’ karşı yapılan büyük bir haksızlıktı. Eğer bu paket kabul edilseydi Bosna-Hersek, üç kat daha güçlü bir parlamentoya sahip olacaktı. Bosna-Hersek’in tek Başkan’ı olacaktı. Daha rahat bir çalışma ve temsil imkânımız olacaktı. Maalesef bu teklifimiz kabul edilmedi.
Dayton Antlaşmasının mimarı Richard Holbrooke, Antlaşmanın onuncu yıl dönümünde, Dayton’un mükemmel olmadığını ve geliştirilmesi gerektiğini söylemişti. Holbrooke’un bile revize edilmesi gerektiğini söylediği Dayton’u yeniden ele alıp, gözden geçirmenin zamanı gelmedi mi?
Ben Holbrooke ile aynı kanaatteyim. Elbette Dayton Antlaşması’nın revize edilmesi gerekiyor. Hatırlayacaksınız Holbrooke da Sırp Cumhuriyeti’nin (Republika Srpska) bir hata olduğunu söyledi. Sırp Cumhuriyeti’nin kaldırılması için Sırp halkının da destek vermesi lazım. Ama onlar bunu istemiyorlar. Dünya liderleri ve uluslararası birlikler de bu soruna müdahil olmak ve sorunu çözmek istemiyorlar.
1995 yılına rahmetli Aliya İzzetbegoviç’e baskı uygulayarak Sırp Cumhuriyeti’ni kabul etmesini istediler. Ancak bugün kendilerini bile rahatsız eden Sırp Cumhuriyeti’nin kaldırılması için aynı baskıyı yapmaktan çekiniyorlar. Çünkü şu an ki kanunlara göre Sırp Cumhuriyeti’ndeki bir Sırp’ın oyu, Bosna-Hersek’teki bir Boşnak’ın oyundan, iki kat daha kuvvetli. Bunun demokrasiyle bir alakası yok.
Aliya’dan sonra…
SDA ve Bosna-Hersek Rahmetli Aliya’nın yokluğunun meydana getirdiği bir eksikliği hissediyor mu?
Bosna-Hersek’liler gibi her SDA mensubu rahmetli Aliya İzzetbegoviç’i, onun otoritesini ve aklını özlüyor. Elbette Aliya’ya karşı olanlar da var ve onu özlemiyorlar. Ama kesinlikle Aliya İzzetbegoviç tarihte bir iyi ve kahraman bir insan olarak anılacak. Bosna-Hersek devletinin kurulması ve devam etmesine vesile olan en büyük kahraman…
Rahmetli Aliya İzzetbegoviç gerek sağlığında gerekse vefatından sonra birçok eleştiriye muhatap oldu. Eleştirileri yapanların başında, SDA’dan ayrılarak, ZaBIH’i kuran Haris Silajdzic geliyor. Rahmetli Aliya İzzetbegoviç bu eleştirileri hak ediyor mu?
Çok haksız eleştiriler yapan birçok insan var. Silajdzic gibi bazıları daha 1995 yılında rahmetli Aliya İzzetbegoviç’ten ayrıldı ve başka partiler kurdular. Bunlar zaman zaman savaş sırasında verilen mücadeleyi kötülüyorlar. Rahmetli Aliya tabiî ki insan olarak savaş sırasında hatalar yaptığını kabul etti. Ama genel olarak rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in çok olumlu bir tarihi şahsiyet olduğunu ve milletimizin kendisine olan güvenini sarsacak bir hatası olmadığını düşünüyorum. Bazıları rahmetli Aliya’yı kötüleyerek kendilerini yükseltmek ve Boşnakları yönetmek istiyorlar. Fakat Aliya İzzetbegoviç ve onun dönemi eşsizdir.
5 Ekim 2008 günü yapılan yerel seçimlere yurtdışında yaşayan Bosna-Hersek vatandaşları da posta yoluyla oy kullanarak katıldılar. Ancak bu konuda çeşitli sıkıntılar yaşandı. Mesela, Bosna-Hersek vatandaşı olan eşime İstanbul Konsolosluğu’nda çalışan Hırvat görevliler tarafından “oy kullanmaya ne gerek var?” telkinleri yapıldı. Gerekli evrakları göndermemize rağmen, neticede, anlayamadığımız sebeplerden eşim oy kullanamadı. İstanbul’daki konsolosluk ve Ankara’daki başkonsoloslukta Hırvat temsilcilerin olmasının bunda bir etkisi olabilir mi? Bu konuda ne düşünüyorsunuz.
Kesinlikle iyi bir durum değil. İstanbul ve Ankara’da Boşnak birisinin olması gerekir. Böyle bir şeyin nasıl olduğunu anlayamadım. Ben iki yıldır parlamentoda değilim. Ama genel olarak bir milletten iki temsilcinin de olması gerekirdi. Ayrıca kim olursa olsun, İster konsolos isterse başkonsolos, insanların siyasi görüşlerine ve milliyetlerine göre yönlendirme yapmamalıdır.
Açık söylemek gerekirse, sadece Türkiye için değil, konsolosluk ve başkonsolosluklarımızın tamamında büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Çünkü bizim tahminlerimize göre Bosna-Hersek toprakları dışında yaşayan Boşnakların sayısı yaklaşık bir milyon kişi. Ancak oy verme sürecinde sadece 35.000 yeni seçmen kayıt yaptırdı. Sırp Cumhuriyeti’nde yaşayan tüm Boşnakların tamamı seçim komisyonuna kayıt yaptırıp oy kullansaydılar, filli olarak böyle bir yapılanma ortadan kalkacaktı. Ne yazık ki Bosna-Hersek toprakları dışında yaşayan Boşnaklar bunu başaramadılar.
Suçluların kim olduğunu herkes iyi biliyor
Bosna-Hersek’te Boşnak bölgesinde birer Sırp ve Hırvat partisi ama iki Müslüman Boşnak partisi var. Bu iki başlılığın sıkıntılarını yaşıyor musunuz?
Elbette tek parti olmasını yumruğumuzu masaya daha sağlam vurmak için arzu ederiz. Ancak konu Bosna-Hersek ve Boşnaklar olduğunda aynı şeyleri düşünüyoruz. Ayrıldığımız nokta bu amaca ulaşma noktasındadır. Biz SDA olarak rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in siyasetini takip ediyoruz. Bu siyaset gereği hedefimiz; adım adım ama her zaman ilerlemek yönündedir. Nisan Paketi de bu doğrultuda atılmış bir önemli adımdı.
ZaBIH ve Haris Silajdzic birden bire tüm çözüm bekleyen konuları halletmek için söz verdiler. Ama başaramadılar. Yeni bir şey yapmadılar. İki senedir Bosna-Hersek’teki tüm sorunlar çözüm bekliyor. Bu esnada Dodik ve Sırp tarafı kuvvetleniyor. Geçmişe dönmek için çalışıyorlar. Elbette bunu başaramayacaklar ama bizim de ilerlememizi engelliyorlar.
Lahey Adalet Divanı aldığı kararla Srebrenitsa’da Boşnaklara karşı soykırım gerçekleştirildiğini kabul etmesine karşın, Sırpların bunu yaptığını kabul etmedi. Gerçekleştireni belli olmayan bir soykırımdan söz etmek mümkün müdür?
Tabii ki tüm dünya gibi Lahey Adalet Divanı da Srebrenitsa’da yaşananlardan dolayı kimin suçlu olduğunu çok iyi biliyor: Sırbistan Cumhuriyeti’nin ilk başkanı Radovan Karadzic, Sırbistan Cumhuriyeti ordu komutanı Ratko Mladic, Sırbistan Cumhuriyeti başbakanı Gojko Klickovic, Sırbistan Cumhuriyeti parlamento başkanı Momcilo Krajisnik ve tüm orduların komutanları. Tüm bu kişiler hakkında Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesinde dosyalar mevcut. Bazıları aranıyor. Bazıları yargılanıyor, bazıları hakkında karar verildi. Bunlar Sırbistan Cumhuriyeti’nin katliamları gerçekleştirdiğinin açık göstergesidir.
Bugüne kadar beş yüz civarında Boşnak toplu mezarı bulundu. Bazı toplu mezarlardan 1100 Boşnak cesedi çıkarıldı. 642 camii ve 3.000 civarında diğer İslam eseri yıkıldı. Tüm bu yapılanlar kimin suçlu olduğunu açıkça göstermektedir. Buna rağmen kim suçluyu kabul etmek istemiyorsa o, kendi problemidir. Mahkemenin kararına gelince: Maalesef haksız bir dünyada yaşıyoruz. Ve bu haksızlığı gidermek için çalışıyoruz. Belki biraz zaman alacak ama zaman, sabır ve birliktelik ile mahkemenin bu kararını da değiştireceğiz inşallah.
Milosevic yaptıklarının hesabını vermeden öldü(rüldü). Mladic halen kayıp. Karadzic yıllar sonra yakalandı. Karacic’in yakalanarak Lahey’de yargılanması hakkında neler düşünüyorsunuz?
Biz daha çok Milosevic’in yargılanmasını arzu ediyorduk. Ancak bu mümkün olmadı. Ölüm buna mani oldu. Karadzic kesinlikle cezalandırılacaktır. İnşallah Sırbistan Cumhuriyeti’ndeki diğer komutanlar gibi Mladic de en kısa sürede yakalanıp hak ettiği cezayı alacaktır. Bugün asıl önemli olan onların eserlerini ve onları örnek alanları gözden kaçırmamaktır. Onların eseri Sırbistan Cumhuriyeti’dir. Onların yaptıklarını örnek alan ise Milorad Dodik’dir.
Radovan Karadzic, tıpkı Milosevic’in ölmeden önce yaptığı gibi, yaşananlarla alakalı olarak batılı devletleri ve Amerika’yı suçluyor. Bu durum katliamların asıl suçlusu hakkında bize bir fikir verebilir mi?
Batı ve Amerika’nın suçu savaşı çok daha önceden durdurmamak ya da savaşa mani olmamaktır. Ancak Amerika ve Avrupa devletleri olmadan savaşı durdurmak çok zor olurdu. NATO birliklerinin çalışmaları olmasaydı Srebrenitsa’da yaşananlar belki Gorajde ve Bihac’da da yaşanabilirdi. Biz bir tek onlara daha önce müdahale etmedikleri için kızgınız. Yine de onlar olmasaydı savaşın durdurulması, Dayton’dan sonra ilerleme belki daha zor olabilirdi. Amerika ve Avrupa’nın, geç de olsa, yaptığı baskılar olmasaydı Sırpları durdurmak ve savaş sonrası sürece ikna etmek mümkün olmayabilirdi. Avrupa ve Amerika’nın en büyük hatalarından biri de Sırp Cumhuriyeti’nin kurulmuş olmasıdır.
Boşnaklar ve Türkler
Bağımsız Bosna-Hersek’in kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı olan Rahmetli Aliya İzzetbegoviç’e dair unutamadığınız bir anınız var mı?
Ben rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in son beş yılında birlikte çalışma fırsatını yakaladım. Pati Başkanı ve parlamento üyesi olarak kendisini tanıdım. Aliya İzzetbegoviç ile hem savaş ve Dayton hem de gelecek üzerine birçok konuşma yaptık. Rahmetli Aliya’dan öğrendiğim en önemli şey yaşadığımız dünyanın çok haksız bir dünya olduğudur. Ama biz adaletsizliğe boyun eğmeden olduğumuz yerde yaşamak zorundayız.
Bazen bana “Avrupa’nın orta yerinde Aliya olmak çok zordu. Göreceksin, Süleyman olmak da çok zor olacak” derdi. Bu sözün doğruluğunu rahmetli Aliya’sız geçen her gün çok daha fazla anlıyorum. Rahmetli Aliya İzzetbegoviç ve SDA olmasaydı Allah bilir Bosna-Hersek ve Boşnaklar ne halde olurdu.
Türk milletinin, Boşnaklarla çok köklü tarihi, kültürel ve hatta ailevi bağları var. Dün Osmanlı çatısı altında ve savaş yıllarında aynı cephede birlikteydik. Son olarak, Türk milleti ve devletine mesajınız nedir?
Türk devleti ve halkına Bosna-Hersek için yaptıklarından dolayı çok teşekkür ediyorum. Türk halkı ve ordusunun savaş yıllarında yaptığı yardımı hiçbir zaman unutamayız. Türkiye ile siyasi ve kültürel ilişkilerimiz var. Bizim Türk halkıyla geçmişten geleceğe uzanan tarihi ve ailevi bağlarımız var. Biz Türkiye’yi seviyoruz, Türkler de bizi seviyor. Türklere yakınlığımız kimseyi rahatsız etmemeli. Çünkü biz aynı dini, kültürü ve tarihi paylaşıyoruz. Bu ortak bağları taşıyanların yakınlaşmaları kadar normal bir şey olamaz. Türkiye çok büyük bir devlet ve Türk halkı çok çalışkan bir halktır. Türkiye ne zaman ekonomik ve siyasi olarak güçlüyse, Bosna-Hersek de o zaman siyasi ve ekonomik olarak güçlüdür. Türkiye ile birlikte hareket etmeyi her zaman arzu ediyoruz.
Süleyman Tihiç kimdir?
26 Kasım 1951’de Bosanski Samac’ta (Bosanski Samats) doğan Tihiç, 1975 yılında Saraybosna Üniversitesi Hukuk Bölümü’nden mezun oldu. 1975 - 1983 yılları arasında Bosanski Samats’ta hâkim ve kamu savcısı olarak görev yaptı. Ardından 1992’ye kadar avukat olarak çalıştı. 1992 – 1995 Bosna-Hersek Savaşı esnasında, Bosanski Samac’ta, Brcko’da (Bırçko), Bijeljina’da (Biyelyina), Batajnica’da (Bataynitsa) ve Sremska Mitrovica’daki (Siremska Mitroviça) Sırp hapishanelerinde tutuklu kaldı.
1994 - 1996 yılları arasında Almanya’daki Bosna-Hersek Büyükelçiliği’ndeki konsolosluk bölümünün başkanı olarak görev yaptı. 1996-1999 yılları arasında Bosna-Hersek Dışişleri Bakanı’nın konsolosluk işleri danışmanı olarak çalıştı. 1996-2002 yılları arasında Bosna-Hersek Sırp Cumhuriyeti Meclisi üyesi olarak görev aldı ve buradaki son iki yılında Meclis Başkan Yardımcılığı yaptı. 2001 yılında uluslararası toplumun Bosna-Hersek Yüksek Temsilcisi tarafından anayasal konulardaki meclis komitesi üyeliğine atandı.
1990 yılında rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in liderliğinde kurulan Demokratik Eylem Partisi (SDA) Genel Başkanı olan Süleyman Tihiç, 5 Ekim 2002’de Boşnakların yüzde 37,3’ünün oyunu aldı. Başlıca rakipleri Haris Silajdziç ve Alija Behmen’in önünde ipi göğüsleyen Tihiç, 28 Ekim 2002’de Bosna-Hersek üçlü Başkanlık Konseyi’nin Müslüman üyeliğine getirildi. 2006 yılına kadar bu görevi sürdüren Tihiç, son iki yıldır sağlık sorunları sebebiyle Bosna-Hersek Parlamentosu’nda görev almıyor. Süleyman Tihiç, evli ve iki erkek, bir kız çocuk babasıdır.
Yorumlar