Kosova Savaşı'ndaki performansı ile efsaneleşen Merhamet Derneği Genel Başkanı ve Logos-A Yayınları Müdürü Adnan İsmaili ile Bosna'dan Kosova'ya, Makedonya'dan Türkiye'ye uzanan geniş bir yelpazede Balkan Müslümanlarını konuştuk. Makedonya'da yaşayan Arnavut asıllı bir Türk dostu ile gerçekleştirdiğimiz bu söyleşiyi ilgiyle okuyacağınızı düşünüyoruz.
Kosova Savaşı'ndaki performansıyla tarihe geçen Merhamet Derneği'nin, kuruluşundan ve faaliyetlerinden bahseder misiniz?
Bildiğiniz üzere merhamet, acıma, yardım etme ve bağışta bulunma anlamlarına gelmektedir. Osmanlı vasıtasıyla, Arnavutça'ya eklenen bu kelime halen aynı şekil ve anlamı ile kullanılıyor. Ayrıca Yugoslavya'da bulunan ve geçmişi 1940'lara dayanan Merhamet Derneği bulunmaktaydı. Faaliyete geçirmeyi düşündüğümüz derneğin bir anlamda bu derneğin devamı olmasını istediğimizden aynı ismi kullandık.
Merhamet Derneği, Kosova Savaşı'ndan önce, 1990'lı yıllarda Makedonya'da faaliyetlerine başladı. Derneğimizin asıl faaliyet alanı lise ve üniversite öğrencilerine yönelik eğitim, kültür ve yardımlaşma olarak belirlenmişti. Gençlerimizin kendi tarihlerine, kültürlerine ve inançlarına sahip çıkmalarını sağlamak istiyorduk. Bugün faaliyetlerimizin ağırlığını yine bu alanlara yönelik faaliyetler teşkil ediyor. Fakat Bosna ve Kosova Savaşları, bizi insanı yardım faaliyetlerine yönelmeye mecbur etti. Merhamet Derneği'nin yardımlaşma faaliyetleri 1992 yılında Bosna Savaşı esnasında başladı. Bosna Savaşı'nın akabinde Kosova'da beklenen savaş başladı. Kosova Savaşı ile birlikte Merhamet Derneği artık resmi olarak yardım faaliyetlerine başladı.
Merhamet, başta Türkiye ve Suudi Arabistan olmak üzere birçok ülkeden gelen ilaç ve erzak yardımlarının dağıtılması, Tiran ve Priştina üzerinden gönderilen, hasta ve yaralıların tedavi ettirilmesini sağladı. Bu vesile ile Kosova halkına yardım kapılarını sonuna kadar açan ve Türkiye'de hasta ve yaralılarımızı tedavi ettiren, İHH İnsani Yardım Vakfı'na bir kez daha teşekkürlerimi sunmak isterim. Çok iyi hatırlıyorum, sayıları bir milyonu aşan Kosovalı mülteciler için, İHH'dan 161 tır dolusu yardım aldık. Sadece İHH vasıtasıyla hasta ve yaralılarımızı tedavi ettirebildik.
Savaş devam ederken gıda ve ilaç paketlerinin dağıtılmasının yanında, Makedonya'daki Kosovalı göçmenler için, kurslar başlattık. Özellikle kadın ve gençlik kollarımız çok aktif bir şekilde çalıştılar. Kamplarda ve evlerde kalan mülteci çocuklar, gençler ve kadınlara yönelik bilgisayar, dil ve en önemlisi dini eğitim kursları başlattık. Merhamet Derneği, o günlerden beri kültür-eğitim ve yardımlaşma olmak üzere iki eksende faaliyetlerini sürdürüyor. Kosova Savaşı esnasında yaptığımız yardım faaliyetlerini ve eğitim kurslarını Makedonya Savaşı esnasında da devam ettirdik.
Savaş sona erdikten sonra hangi faaliyetleri yaptınız? İleriye dönük faaliyetlerinizden bahseder misiniz?
Makedonya Savaşı bitince, TİKA'nın desteğiyle, dağ köylerinde yaşayan ve hayatında hiç bilgisayar görmemiş gençlere yönelik bilgisayar kursu projesini başlattık. Üç yıl boyunca devam eden bu proje kapsamında iki bin beş yüz civarında gencimize ulaştık. Yine TİKA'nın desteği ile takriben 30 bin fakir ve yetim Müslüman çocuğa okul kitabı dağıttık.
Bununla birlikte rutin olarak sürdürdüğümüz günlük ve haftalık kurslarımız var. Yerel ve uluslararası ölçekte sempozyum ve paneller tertipliyoruz. Mesela, Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşunun 700'üncü yılı sebebiyle 1999'da büyük katılımlı bir toplantı düzenledik. 2004 yılında, vefatının yüzüncü yılı münasebetiyle, ortak değerlerimiz Şemsi Nizami'yi Anma Sempozyumu düzenledik. Bu sempozyuma İtalya'dan, Arnavutluk'tan, Türkiye'den ve hatta Japonya'dan katılımcılar oldu. Aynı şekilde Şemsi Nizami'nin, bugüne kadar hiç yayınlanmayan yirmi ciltlik külliyatını Osmanlıcadan Arnavutçaya tercüme edip, yayınladık.
Devam eden projelerimizden en önemlisi, 450-500 üniversite öğrencisinin ikamet edebileceği, bir yurt binası inşaatıdır. Allah nasip ederse bir yıl içerisinde inşaatı tamamlamayı planlıyoruz. Bu proje ile faaliyet alanımızdaki öğrencilere sistematik olarak ulaşmayı hedefliyoruz. Projenin ikinci aşamasında ise kız öğrencilere yönelik bir yurt yapmayı planlıyoruz. Bu projenin ilk adımlarının atılmasında İHH İnsani Yardım Vakfı'nın büyük yardımları oldu.
Rahmetli Aliya, bize örnek oldu
Derneğin faaliyetlerini planlarken örnek aldığınız şahıslar veya kurumlar var mıydı?
Rahmetli Aliya, ilmi yönünün yanında siyasetçiliği, devlet adamlığı, mütevazılığı, sistemli çalışması ve ciddiyeti ile tüm Balkan Müslümanları gibi bizim için de tam bir örnek oldu. Daha komünist dönemde iken, Aliya İzzetbegoviç'in önderliğini yaptığı harekete mensup birkaç kişi ile gizli görüşmelerimiz oldu. Arnavut Müslüman Gençlik Teşkilatı, Aliya İzzetbegoviç'in mensupları arasında bulunduğu Genç Müslümanlar Teşkilatı'ndan (Mladi Muslimani) ilham alarak oluşturuldu. Faaliyetlerimizi düzenlerken Aliya'nın, eğitim, kültür ve ahlâka verdiği önemi göstermeye çalıştık. Allah, ondan razı olsun, mekânını cennet eylesin.
Dernek faaliyetlerinin yanında, Logos-A isimli bir yayınevinin yöneticiliğini de yürütüyorsunuz. Yayınevinin kuruluşundan ve yayınladığınız kitaplardan bahsedebilir misiniz?
Dernek ve yayıncılık her ne kadar birbirinden farklı faaliyet alanları görünse de aslında birbirini tamamlıyor. Daha önce söylediğim gibi biz Merhamet'i kurarken, asıl faaliyet alanı olarak, lise ve üniversite öğrencilerine yönelik eğitim ve kültür faaliyetleri yapmayı hedefliyorduk. Yayınevini de bu gayemizi gerçekleştirmek için kullanıyoruz. Zaten Logos-A bir vakıf yayınevi. Bugün müdürlüğü ben yürütüyordum. Ancak yayınlanacak kitaplar yayın kurulumuzun onayından sonra kesinleşiyor.
Komünizmin çöküşüyle birlikte elli yıldır Arnavut kütüphanelerindeki dini, kültürel ve ahlâki kitaplarda büyük bir boşluk oluştu. Bu boşluğu gidermek için 1990'lı yıllarda Logos-A yayınevini kurduk. Bugüne kadar üç milyonu aşan bir baskı sayısı ile beş yüzden fazla kitap yayınladık. İlk yayınladığımız kitaplar temel İslami bilgiler üzerineydi. 2000 yılına kadar bu şekilde devam ettikten sonra daha sistematik çalışmaya başladık. Bu tarihten sonra dini kitapların yanında kültür ve edebiyat eserleri yayınlamaya başladık. Buna ilaveten okul kitapları hazırlamaya başladık. Çünkü ilkokul seviyesinden üniversite seviyesine kadar, Arnavut okullarında okutulan tarih ve edebiyat kitapları hep İslam, Osmanlı ve Türk düşmanlığı üzerine kurgulanmıştı. Kitaplarda komünist dönemin ve Hıristiyanların etkisi oldukça fazlaydı. Bu etkiyi kırmak başlı başına bir devlet disipliniyle mümkün olabilirdi. Ama biz elimizden geleni yapmaya çalıştık.
İkinci adım olarak altı asır birlikte yaşayan Arnavut ve Türk halklarının ortak değerlerini, Müslüman Türk kültür ve edebiyatını Arnavut halkına tanıtmayı amaçladık. Ben eğitimimi Priştina'da tamamladım. Açıkçası eğitim aldığım sürede Nazım Hikmet ve Yaşar Kemal dışında Arnavutça hiçbir çeviri eser yoktu. Elbette ben bu kişilerin eserlerinin çevrilmesi ya da okunmasından şikâyetçi değilim. Benim asıl şikâyetçi olduğum konu bizim kültür ve dünyamıza hitap eden diğer yazarların eserlerinin bulunmamasıydı. Bu sebeple, Arnavut ve Türk halklarının ortak şairi olmasına rağmen, Arnavutların hiç tanımadığı Mehmet Akif Ersoy'un Safahat isimli eserini Arnavutçaya çevirerek yayınladık. İki buçuk yıl önce tamamladığımız bu çeviriden sonra Arnavut halkı, Mehmet Akif'i yeni yeni tanımaya başladı. Ayrıca Necip Fazıl Kısakürek'in, Çile isimli eserini yayınladık. Bir Adam Yaratmak başta olmak üzere birkaç eserini daha Arnavutçaya kazandırmak için çalışmalarımız devam ediyor. İsmet Özel, Prof. Dr. Süleyman Uludağ, Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu, Prof. Dr. Beşir Ayvazoğlu ve Ali Bulaç'ın eserlerini Arnavutçaya çeviriyoruz. Yakın bir zamanda Mesnevi'yi yayınlayacağız.
Misyonerlik faaliyetleri
Siz bu çalışmaları yaparken, Arnavutluk, Kosova ve Makedonya'daki bazı kesimler de Ana Teresa ve Büyük İskender üzerinden Hıristiyanlık propagandası, İslam ve Osmanlı düşmanlığı yapılıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Evet, haklısınız. 2003 yılında Katolik Kilisesi tarafından azize ilan edilen Ana Teresa, son dönemlerde çok ön plana çıkarıldı. Ana Teresa üzerinden Müslüman Arnavut çoğunluğa Hıristiyan değerlerinin aşılanmak istenmesinin her gün bir başka örneği ile karşılaşıyoruz. Ana Teresa, Üsküp doğumlu Nobel almış bir Arnavut olsa da, Arnavut milli kimliğinden tamamen arınmıştır. Ana Teresa bir Arnavut kadını olabilir, ancak Katolik bir Arnavut kadınıdır. Arnavutluk halkının yüzde 75-80 gibi büyük bir çoğunluğu ise Müslümanlığı benimsemiştir. Arnavut halkının yüzde 10-15'lik bir kısmının inancını ve kültürünü Arnavut milli inancının ve kültürünün temsilcisi gibi sunmak, kanaatimce, hiç doğru değil. Böyle bir şeye müsaade edilemez.
Makedonya Müslümanları daha muhafazakâr bir yapıya sahip olduğundan daha ziyade Kosova ve Arnavutluk'ta bu tür sorunlar yaşanıyor. Elbette bu bir anda ortaya çıkan bir durum değil. Kosova'da 1980'li yıllarda başlayan Sırp istilası, 1990'da zirveye ulaştı. Parlamento çekildi. Beş yüz bin insan işini kaybetti. Dört yüz bin Arnavut genci Avrupa'ya çalışmaya gitti. Kosova iş görecek insan gücünü yitirdi. Arnavut Müslümanlar bu olumsuz şartlarla mücadele ederken, asıl tehlike olan misyonerliğin büyük bir hızla yaklaşmakta oluğunu, yıllar öncesinden, Türkiye ve İslam dünyasının mensuplarına söylemiştik. Açıkçası, suskun kalarak, İslam dünyasının da bu faaliyetlere dolaylı bir destek hatasına düştüğünü söylemeliyim. Bugün üzerinde konuştuğumuz Ana Teresa Vakfı, bu şartlar altındaki Arnavut Müslümanlara kurtarıcı gibi sunuldu. Hatırladığım kadarıyla bu vakıf sadece Kosova'da, 140 tane sağlık evi yaptırdı, 30-40 bin öğrenciye burs dağıttı. Bununla birlikte bizim bilgimiz dışında dağıtılan nice yardımlar var.
Bugün Kosova'da, 70 bin metre kare alan üzerine inşa edilmesi planlanan, N'Ana Teresa Kültür Merkezi' projesi var. İtalya'daki 25-30 belediyenin desteği ile yapılması planlanan merkez için yaklaşık 135 milyon Euro'luk bir kaynak ayrılmış. Kültür merkezi içerisinde çok büyük bir kütüphane ve çocuk yuvaları bulunacak. Yardıma muhtaç insanlara el uzatmak, kucak açmak güzel bir şeydir. Buna söylenecek hiçbir sözümüz olamaz. Ancak arka planında dini bir propaganda maksadı varsa, buna suskun kalmak mümkün değil. Ana Teresa isminin arkasına sığınarak gerçekleştirilen tüm faaliyetlerin, Avrupa'daki Hıristiyan yardım kuruluşları tarafından finanse edildiği düşünüldüğünde asıl maksat rahatlıkla görülebilir.
Misyonerlik faaliyetlerine karşı Türkiye ve İslam dünyasındaki hükümetlere yaptığınız yardım talepleri ne derece karşılık gördü?
Maalesef, taleplerimize bir karşılık göremedik. Gerçekten maalesef... Yalnızca 1996-1997 yıllarında iktidara gelen 54. Refah-Yol Hükümeti ile birlikte çok kısa bir dönem ümit verici bir ortam oldu. Biz projelerimizi uygulama fırsatı bulamadan bu hükümetin ömrü ne yazık ki sona erdirildi. Bunun dışında kayda değer bir yardım ve destek alamadık. Kendi çabalarımızla yürüttüğümüz faaliyetler, misyonerlerin çok gerisinde kalıyor. Dün olduğu gibi bugünde yardıma ihtiyacımız var. Bu sebeple dün oluğu gibi bugünde yardım ve destek çağrımızı sürdürüyoruz.
Türkiye siyasetine müdahale gibi bir niyetimiz asla olmaz. Ancak şunu da hatırlatmayı bir borç biliyorum: Yaklaşık yedi milyon Arnavut ve üç milyon Boşnak'tan oluşan Balkan Müslümanları, Osmanlı'nın sağ koluydu. Osmanlı torunlarının kurduğu Türkiye Cumhuriyeti, elini kolunu kaptırmamak adına, bizlere sahip çıkmalıdır. Türkiye'de hangi hükümet iktidarda olursa olsun bizim beklentimiz bu doğrultudadır.
Arnavut kimliği ve İslam...
Sizce Arnavut kimliğinin temeli nedir? Arnavut milli kimliğinin oluşumu ile İslam arasına nasıl bir bağ var?
Arnavutlar, İliryalılar'ın Arben koluna dayanan binlerce yıllık bir geçmişe sahip. Ancak Kosova Muharebesi'ne kadar Arnavut milli kimliğinden söz etmek mümkün değildir. O yıllara kadar kabilecilik şeklinde devam eden Arnavutçuluk, bu dönemde millet eksenine oturdu. Ben tarihçi değilim. Ancak Prof. Dr. Hüsamettin Feray gibi bazı tarihçilerimizin seslendirdiği husus; Arnavut milli bir kimliğinin, Osmanlı Devleti ile birlikte oluşmaya başladığı şeklindedir. Osmanlı'dan önce Roma, Yunan ve Sırp etkisinde olan Arnavutlar hep asimile edilmek istenmişti. Ancak Osmanlı bunu yapmadı. Osmanlı döneminde İslamlaşan Arnavutlar, bu dönemde milli kimliğe kavuşmuşlardır. Arnavutlar, yine bu dönemde en medeni günlerini yaşamışlardı.
Bildiğiniz üzere Boşnaklar din eksenli bir tanımlamaya giderek, kendilerini Sırplardan ayırt etme yoluna gitmişlerdir. Her ne kadar büyük çoğunluğu İslam'ı kabul etse de, Arnavutların bir kısmı Ortodoks ve Katolik kalmayı tercih etmiştir. İslam'ı kabul etmeyenler, normal milliyetçiliğin çok ötesindeki, Arnavut nasyonalizminin ardına saklanarak düşmanlık seviyesinde bir Osmanlı karşıtlığı yürütmüşlerdir. İtalya ve Vatikan'da eğitilen papazların, bu düşmanlıkta önemli bir payı vardır. Mesela meşhur Arnavut yazar ve aynı zamanda papaz Peter Bogdani, tam bir Osmanlı düşmanıydı. Hatta tam bir Arnavut düşmanıydı dersem sanırım abartmış olmam. Her ne kadar ağır bir itham gibi görünse de aslında tam yerinde bir tespittir. Osmanlı'ya düşmanlık etmek adına, Üsküplü Müslüman Arnavutlarını evlerini yakan Peter Bogdani, kendi halkına, benim dedelerime de zarar vermiştir. Arnavut nasyonalizmi işte bu ve benzeri yazarların düşünceleri doğrultusunda şekillenmiş, zamanla milliyetçiliğin ötesine geçerek, Osmanlı ve İslam düşmanlığına dönüşmüştür.
Bunları söylerken bir hususu daha belirtmek lazım ki, Jön Türkler de Arnavut halkına karşı bir düşmanlık hareketi yürütmüşlerdi. Ancak Jön Türkler ile Osmanlı'yı tamamen birbirinden ayırmak gerekir. Jön Türklerin hataları, "Türkler bize zulmetti" sloganının arkasına sığınarak, Osmanlı'ya mal edilemez. Tarih kitaplarındaki bu yalan ve karanlık ancak yine tarihin hakikatleri ışığında ortadan kaldırılabilir. Türkiye, altı asırlık ortak tarihimizin belgeleri olan arşivleri en kısa sürede gün yüzüne çıkarmalıdır.
İslam olmadan Arnavut milli kimliğinin varlığını sürdürebilir mi?
Bugün birçok tarihçimiz Sultan Murat'ın Kosova Muharebesi'ni kazanmasını ve bizim İslam'ı kabul etmemizi büyük bir nimet olarak kabul eder. Çünkü Sultan Murat Kosova Muharebesini kazanmamış olsaydı, birçok kavim gibi, Arnavutlar kısa zamanda asimile edilerek, yok olabilirlerdi. Bir taraftan Sırp, bir taraftan Yunan baskısı altında bulunan Arnavutlar, İslam'ı kabul ederek tarihteki milli varlıklarını koruyabilmişlerdir. İslam'ı kabul etmeyen Arnavut toplulukları ise milli benliklerini yitirmişlerdir.
Makedonya ve Arnavutluk içerisinde Yunanistan'a sınırı olan bazı köylerde yaşayan İslam'ı kabul etmemiş, Ortodoks kalmış insanlar var. Bu insanlardan bazılarını ziyaret etme fırsatım oldu. Dedeler ve nineler Arnavutça konuşuyorlar. Fakat oğulları ve torunları tamamen Makedonlaşmış, içlerinde büyük bir Arnavut düşmanlığı var. Milli benliklerini yitirmişler. Bunun en önemli nedeni bu insanların İslam'ı kabul etmemiş, Ortodoks kalmış olmalarıdır. İslam'ı kabul etmeyip, Ortodoks kalan bu insanlar, Ortodoks Makedon potasında eriyip kaybolmuşlar. Bunun Karadağ'da, Arnavutluk'ta, Yunanistan'da yaşayanlar için birçok misali var.
Makedonya Müslüman halkları
Biraz da Makedonya'dan konuşalım. Makedonya nüfusunun yarıya yakını Müslüman halklardan oluşuyor. Ancak Cumhurbaşkanı ve Başbakan senelerdir Ortodoks Makedonlardan seçiliyor. Bunda bir gariplik yok mu?
Doğru söylüyorsunuz yıllardır Makedonya Cumhurbaşkanı ve Başbakan yıllardır Ortodoks Makedonlardan seçiliyor. Ancak Makedonya 2001 yılında bir savaştan çıktı. Kosova, Osmanlı döneminde önemli vilayetlerdendi. Kosova, Sırbistan tarafından işgal edilen topraklarını geri almak için savaştı. Ancak Makedonya'daki savaş bir ayrılık savaşı değildi. Gasp edilen hakları geri alma mücadelesiydi. Savaştan sonra, başta anayasa olmak üzere, birçok alanda yapılan reformlar, şartların olumlu yönde değişmesine yardımcı oldu. Örneğin, on yıl öncesine kadar cumhurbaşkanı ya da başbakanın Müslümanlardan seçilmesi mevzu bahis bile olamazdı. Bugün Makedonya parlamentosunda; cumhurbaşkanı Makedon ise, başbakan Müslüman olsun tartışmaları yapılıyor. Bunun çok büyük bir gelişim ve dönüşüm olduğunu düşünüyorum.
Daha iyi gelişmeler için mutlaka zamana ihtiyaç var. Elli yıl boyunca ikinci sınıf insan muamelesi gören Müslümanları, çok değil, beş on yıllık bir dönemde daha olumlu gelişmelerin beklediğini düşünüyorum. Bundan yirmi yıl sonra demografik dengeler belki de, yüzde 60'a yüzde 40 olarak, Müslümanların lehine değişebilir. Makedonlar bunun korkusunu her zaman dillendiriyorlar. Ancak altı asır bu toprakları en adil bir şekilde idare etmiş Osmanlı torunu Arnavut, Boşnak ve Türklerin yeniden bu toprakları yönetmesinin şaşırılacak ya da korkulacak bir şey olmadığı kanaatindeyim.
Makedonya Müslüman halklarının yönetime gelememesine tek sorun Makedonlar mıdır? Müslümanlar arasındaki bu çok parçalı yapının hiç mi kabahati yok?
Bu çok yerinde bir tespittir. Elbette Müslümanların çok parçalı siyasi dağılımı en büyük sebeplerden biridir. Ancak bu durumun sebepleri yine tarihte saklıdır. Kolaycılığa düşüp, kimseyi suçlamak istemiyorum ama bir hakikati de ifade etmeliyiz: Boşnak ile Arnavut, Arnavut ile Türk arasına nifak tohumlarını ekmek için bir asır boyunca uğraştılar. Yugoslavya ve devamında Makedonya hükümetleri yıllarca azınlıklar ile oynadı. Arnavut düşmanı olan kendi adamlarını Arnavut halkının temsilcisi gibi lanse ettiler. UÇK, özgürlük mücadelesi verirken bazı Türkler, onlarla birlikte omuz omuza savaştılar. Fakat bazı Türk politikacılar ise, UÇK'yı 'terörist' olarak nitelendiren talihsiz beyanatlar verdiler. Tüm bunlar yaşanırken Boşnakları, Arnavutları ya da Türkleri bilinçlendirmek adına yürütülen çalışmalar da çok cılız kaldı. Dolayısıyla bugün yaşadıklarımız son yüzyılın mirasıdır diyebiliriz.
Bugün Makedonya'da yaşayan Boşnak, Türk, Arnavut ve Çingene Müslümanlar bir seçim koalisyonu yapsalar, tartışmasız Makedonya Cumhurbaşkanı ya da Makedonya Başbakanı bir Müslüman olur. Bu bir hayal değil. Gerçekleşmemesi için hiçbir sebep yok. Son dönemde yaşanan gelişmeler ileriye dönük umudumuzu taze tutuyor. Sadece Makedonya'da değil, Kosova için de aynı şeyler geçerli. Kosova'nın bağımsızlık mücadelesinde Türkiye'nin Kosova Arnavutlarını en çok destekleyen devletlerden birisi olması, bağımsızlık kutlamalarında Türk bayrağının dalgalanması umudumuzu diri ve taze tutan gelişmeler. Ancak çok dikkatli olmalıyız. Gelişmeleri karşı taraftan takip edenler, bu yakınlaşmayı önlemek için çok yoğun çaba harcıyorlar.
Üsküp'teki Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün parçaları yıllarca Vardar'ın serin sularına terk edildi. Üsküp'teki tarihi üç handan biri olan Kurşunlu Han'a, Peter Bogdani Enstitüsü açıldı. Osmanlı çarşısına, İslam ve Osmanlı düşmanlığı ile nam salan, İskender'in heykeli dikildi. Üsküp'e hâkim bir tepeye, birkaç milyon Euro harcanarak, dev bir haç dikildi. Makedonların, bu tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Açıkçası tıpkı Sırplar gibi Makedonların kanında da Ortodoksluktan gelen bir Osmanlı ve İslam karşıtlığı var. Sizin de belirttiğiniz şekilde bu durumun çok çeşitli örnekleri var. Her ne kadar Makedonya Müslümanları için olumlu gelişmeler olduğundan bahsetsek de, Ortodoks Makedonlar hala birçok yönetim noktasında çoğunluğu teşkil ediyorlar. Bu çoğunluk mantığını aşmak kolay değil. Bu bir süreç gerektiriyor.
Peter Bogdani Enstitüsü'ne yer seçiminde tahrik kokan bir oyun olduğunu düşünüyorum. Bu merkez Arnavut Araştırma Enstitüsü ismiyle kuruldu. Peter Bogdani ismi sonradan eklenmiş. Peter Bogdani, daha önce de söylediğim gibi, Arnavut diline hizmet etmiş bir papazdır. Ancak Arnavut Müslümanlarına çok zarar vermiş bir Osmanlı düşmanıdır. Kurşunlu Han, Mustafa Paşa Camii'nin vâkıfıdır. Bir vakıf eseri olan Kurşunlu Han'a, Peter Bogdani Enstitüsü'nün yerleştirilmesi bir Ortodoks oyunudur. Arnavut ve Türk Müslümanlar arasına nifak tohumları ekmeyi hedeflemektedir. Hükümet böyle bir enstitü kurmak istiyorsa rahatlıkla kendi elindeki binalardan birini tahsis edebilirdi. Kurşunlu Han bir vakıftır, hükümetin resmi binası değil.
Makedonya'nın Türkiye yaklaşımı
Türkiye, Makedonya'yı tanıyan ilk devlet oldu. Makedonya'nın elinden tutup, BM ve NATO'ya götürdü. Peki, Makedonya aynı samimiyet ve yakınlığı gösterebildi mi?
Ben siyasetçi ya da Türk değilim. Bu sebeple söyleyeceklerim hariçten gazel olarak algılanabilir. Buna rağmen sorunuza olumlu cevap vermem mümkün değil. Makedonya'da yaşayan Türkler yıllardır bir Türk kültür merkezi ve tiyatrosunun kurulmasını talep ediyorlar. Mesela, Kurşunlu Han'a, Peter Bogdani Enstitüsü yerine Türk kültür merkezi kurulması tam yerinde bir hareket olur. Fakat Makedonlar buna yanaşmıyorlar. Doğu Makedonya'daki Türk okulları gerçekten çok kötü şartlar altında eğitim vermeye çalışıyor.
Türkiye, Makedonya'yı ilk tanıyan ülkedir. Askeri alanda verdiği destek herkesin malumudur. Makedonlar biraz daha stratejik düşünebilseler, bu toprakları, Türkler için cennet bahçesine çevirmeleri gerekirdi. Ancak bu olmuyor. Türkiye'den gelen Türk yatırımcılara birçok sorun çıkarılıyor. Her alanda Makedonya'ya çelme takan, devlet olarak bile kabul etmeyen Yunanlılar için kapılar ardına kadar açılıyor. Makedonya kendine uzanan bu dost elini itmek yerine, Türkiye'ye kapılarını açmalıdır. Doğu Makedonya'daki Türk okullarının eğitim şartlarının iyileştirilmesini sağlamalıdır.
Son olarak, Balkan Müslümanlarının arasındaki engellerin kaldırılması ve işbirliğinin artırılması için neler yapılabilir?
Balkan Müslümanları arasında dini, kültürel, siyasi ve ekonomik işbirliğinin kurulması yönündeki çalışmalara ağırlık verilmelidir. Bu anlamda, Balkanlardaki Müslüman halklar arasındaki entelektüel güç birleştiril-erek bir üst kuruluşun oluşturulmalı, sivil toplum kuruluşlarının ararsında iş birliğinin artırılmalı, siyasi alanda birleştirici adımlar atılmalı ve diyanet müess-eseleri arasında yakınlaşma sağlanmalı. Bunun dışında, ortak araştırma müesseselerinin kurulmalı, özellikle Balkan halkları açısından büyük önem arz eden ve bu halklar arasında kaynaşmaya vesile olacağını düşündüğüm ortak medyaların oluşturulması gerekir. Balkan ülkeleri arasında ekonomik iş birliği pazarının oluşturulması gerekir. Bu alanda Türkiye'ye önemli bir rol düşmektedir. Balkan halkları arasında dayanışma ve iş birliği adımlarının atılması ile mevcut pek çok engeller ortadan kaldırılabileceği kanaatindeyim.
ADNAN İSMAİLİ KİMDİR?
1962'de Makedonya'nın Kumanova şehrinde dünyaya geldi. İlkokula giderken, hafızlık eğitimini de tamamladı. Priştina'daki Alauddin İmam Hatip Lisesi'nden mezun oldu. Priştina Üniver-sitesi Edebiyat Fakültesi Doğu Dilleri Bölümü'nde (Şarkiyat-Oryantal) Arapça ve Türkçe eğitimi aldı.
Lise ve üniversite yıllarında, Üsküp'ün ünlü âlimi Hafız İdris Hocaefendi'nin yanında din eğitiminin yanı sıra Osmanlıca ve Arapça tedrisatı aldı. 1987 yılında Suudi Arabistan'da, Kral Suud Üniver-sitesi Yabancı Diller Enstitüsü'nde iki yıl Arapça eğitimi aldı. 90'lı yılların başında Aliya İzzetbegoviç'in liderliğindeki Demokratik Eylem Partisi'nin (SDA), Makedonya'daki örgütlenmesinde aktif rol oynadı.
2003 yılında Priştina Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde Osmanlı dönemi Arnavut edebiyatı üzerine yüksek lisans tezi-ni tamamlayan Adnan İsmaili, aynı doğrultuda doktora eğitimine devam ediyor. Aynı zamanda Üsküp'teki Logos-A Yayınevi'nin yöneticiliğini ve Makedonya Merhamet Derneği'nin başkanlığını yürütmektedir.
Yerel ve uluslararası panel, sempozyum ve konferanslarda bir çok tebliğler sunan Adnan İsmaili, Arnavutça, Türkçe, Boşnakça, Makedonca, İngilizce ve Arapça bilmektedir. Evli ve üç çocuk babasıdır.
Yorumlar