Oliver Jens Schmitt’in İskender Bey monografisinin çevrilmesi hem medyada hem de birçok internet forumunda İskender Bey hakkında tartışmalara yol açtı. Kitabın tercümanı Ardian Klosi’ye yönelik tepkiler, kitabı okumayı gerektirmeden, herkesin tartışmalara katılmasına sebep oldu.
İskender Bey hakkında Arnavutluk’taki tartışmalar eskidir. Arnavut milleti kavram olarak ne kadar eskiyse, tartışmalar da o kadar eskidir. Bir asır önce de Arnavutlar, bugün olduğu gibi, İskender Bey’in Arnavutların kahramanı olup olmadığını tartışıyorlardı. Örneğin, Ocak 1908’de Lap Martallozi adında birisi Sofya’nın "Drita" gazetesinde; insanların Arnavutluk’ta ‘mektep’e gittiğini, Türk padişahlarının kutsal ve İskender Bey’in asil bir haydut olduğunu; bir imamın “Arnavutların asil Araplar olduklarını ve 1300 yıl evvel halife Ömer zamanında Balkanlara geldiklerini söylediğini” yazıyordu. Yine Lap Martallozi, Yunan okullarında eski tarihin Büyük Adamlarının (Filip, Büyük İskender, Batlameu, Priua gibi) Yunan ve Hristiyan olduklarının öğretildiğini söylüyordu. (Lap Martallozi, Özgürlük ve seçim , Drita, Ocak 1908)
Ancak İskender Bey sorunu Osmanlı İmparatorluğu'nda Arnavutça konuşulan nüfusun yaygın olduğu vilayetlerde yaşanıyordu. 1908 yılından 1912’ye kadar bu vilayetlerde yaşayan binlerce Arnavut, kavim üzerine kurulu “Arnavut olmak” ve İskender Bey’in bir efsane olduğu fikrini reddetti. Clayer dedigi gibi, N'Batılı bilimadamları 19. yüzyılda Arnavutları keşfetti” ve Arnavutluk devleti kurulduktan sonra da Batılı bilim adamlarının getirdikleri İskender Bey sorunu kuşaktan kuşağa aktarıldı.
Enis Sulstarova da “İskender Bey efsanesi sorgulanmalı mı?” isimli yazısında bunu ifade ederek, “... İskender Bey efsanesinin yaratılması yüz yıl önce oldu. Arnavutluk’un bir devlet olması için böyle bir efsaneye ihtiyaç vardı ve İskender Bey bunun için idealdi. İskender Bey’in zamanı Arnavutlara ortaçağ devletini hatırlatıyordu. İskender Bey Osmanlı Devletine karşı savaştı; ‘Avrupa’nın koruyucusu’ gibi bir İskender Bey efsanesi Avrupa’nın merkezlerinde Arnavut devletinin hakları için aranabilir hale geldi. Bir şekilde devlet İskender Bey’in yeniden doğuş efsanesini Avrupalı yeniden doğuş yazarlarından aldı.” diyordu (Shqip Gazetesi, 8 Aralık, 2008).
İskender Bey hakkında daha açık ve daha açıklayıcı olan Fatos Lubonja, “Özgür olmak için bilgili ol” isimli makalesinde Nathalie Clayer’in yeni kitabından aktarma yaparak onun Shpuza ve Pogorice bölgesinde bir Arnavut – Slav savaşçıyken Avusturya-Macaristan güçleri tarafından Adriyatik denizi kenarlarında yavaş yavaş Arnavut halkının kahramanına dönüştürüldüğünü anlatır (Korrieri, 30 Kasim 2008). Birçok araştırmacı tarafından (Fatos Lubonja, Nathalie Clayer, Hysamedin Feraj, Egin Ceka vs) söylendiği gibi İskender Bey efsanesi değişik gruplar tarafından değişik amaçlarla kullanılmıştır. Önce bir Hristiyan savaşçısı, sonra Naim Frasheri tarafından bir Bektaşilik sembolü, milliyetçiler tarafından Türk karşıtı duyguları oluşturmak için bir araç, komünistler tarafından değişik kabuklar giydirilerek Enverizmin bir elemanı olarak kullanılmış ve sonunda, Güneydoğu Avrupa'da komünizmin düşüşüyle, Kosova ve Makedonya’da milliyetçilik hareketinin bir sembolü olarak kullanılmaya başlanmıştır. Abdi Baleta’nın da fark ettiği gibi, son zamanlarda bu efsanenin Arnavut milliyetçiliği tarafından kullanılabilmesi için İskender Bey’in heykelleri Priştine’ye, Üsküp’e, Diber’e doğru yön değiştirirken, Katolik kilisesi, İskender Bey’i genellikle Katoliklik merkezli bir üçlemenin bir parçası olarak kullandı. İsmail Kadare, Rahibe Teresa, ve İskender Bey’in kendileri satılan birer ulusal sembol oldular. "Katoliklik Temelinde Kutsal Üçlü"yü oluşturan kişiler: İskender Bey, babası için değil, Papa için bir savaşçı; Rahibe Teresa, Arnavutlar için tek manevi kaynak ve Kadare; Katolikliğe dönüş için kültürel ilhamın bir parçası. Baleta’ya göre, Kadare, kişisel nedenlerle İskender Bey mitine olan tepkiye karşı keskin bir karşı tepki gösterir çünkü o, büyük üçlünün bir parçası olmak ister. Zaten komünizm zamandan beri Gjirokasterli "üç büyük", Enver Hoca, Eqerem Çabej, İsmail Kadare, devlet inancı ve gücü sadece Gjirokaster’dan gelir düşüncesini yürütmeye çalışıyorlardı (Enver, siyasi gücün; Çabej bilimsel gücün ve Kadare de yaratıcı gücün sembolü olarak kullanıldı.). " (Abdi Baleta, Forum Çameria, 23 Kasım 2008)
İskender Bey efsanesi hakkındaki tartışmaya yönelik tepkilerden yola çıkarak İskender Bey’in hem yerel olarak hem de gerçekte nasıl biri olduğunu görmeye çalışıp İskender Bey’i efsanesinden veya tarihinden ayırmaya çalışanlar arasında çok büyük sorunlar ortaya çıkıyor.
Aklıma 1998’de Hysamedin Feraj’in “Arnavut politik zekasının eskizi” isimli kitabına yapılandan başlayarak bugün Klosi’ye ya da Lubonja’ya bazı gazete e internet sitelerinde “Arnavutların milli kahramanı İskender Bey’e niçin saldırılıyor” başlığı altında yöneltilen saldırılar geliyor. Bu saldırılar değişik başlıklar altında olsa da, [(Agim Isakut, Artan Lames, Luan Ramës, Edlira Gjonit, "Tirana Observer" 19 Kasım 2008) ya da "İskender Bey, bir devdir", ("Standard" 15 Kasım 2008); "Balaban Paşalar neden tekrar hayata dönmekteler?" (Fahri Balliu "55" 18 Kasım 2008)] İskender Bey efsanesine inananları bu efsaneye bilimsel şüphecilikle yaklaşanlardan ayırıyor. Bu yaklaşımda en uç tepkiler Shekulli gazetesinde yazan Mira Meksi’den -“bu efsaneyi aşağılamak isteyen vatan hainidir” (Mira Meksi, Shekulli, 18 Kasim 2008)- ve tabii İsmail Kadare’den -“Arnavut milletinin hain bölümüdür” (Shekulli, 18 Kasim 2008)- geliyor. Cavit Shala’nın yazıları okuyan birisi “Hain”, “tehlikeli” ve “Vatanın güvenliği” kelimelerinin ciddiyetini anlar zira yazara göre Müslüman olmayan bir grup müminleri “vurmak” istemektedir. Çünkü onlar vatanın ilan ettiği bayramlara ve vatani sembollere inanmıyorlardı (Revista Urtesia, Ekim 2008).
Ancak Renannin dediği gibi " bir ulusun oluşturulmasında unutmak veya tarihi hata önemli bir faktördür" (Ulusal, Oxford University Press, 1996) İskender Bey üzerinde tartışmalar bize Arnavutlar olarak bu dersi öğretmekte. Yani ulusu unutma ya da yanlış aktarı üzerine inşa etmek milliyetçiliğin bir parçasıdır.
Sulstarova’nın da kabul ettiği, tarihin efsaneler (mitler) üzerine inşa edildiği bu unsurdur. Ama Lubonja’nın tersine Sulstarova, “Arnavutluk’ta modern kimliği birleştirecek olan unsur büyük medeni anlayış değil din veya etnik anlayış üzerine kurulacak bir yapıdır. Müslüman Arnavutları Hristiyan yapmak için kullanılan ‘Hristiyanlık Şampiyonu’ bir İskender Bey efsanesi başka bir yerde Yunan olarak, bir başka yerde ise ‘Vorio – Epir kurtuluş miti’ni ayakta tutmak için kullanılır. Bunlara tepki göstermek gerekir. Öyleyse bu bilgi bizi özgür kılmıyor sadece komşuların iştahını kabartıyor ve sonuç itibariyle ‘Arnavut’ bir toplumun var olması için İskender Bey’in sembolüne ihtiyaç vardır.” demektedir.
Ben modern toplumun oluşturulmasında efsanelerin gücünün kullanıldığı tezine katılıyorum ama öte yandan ulaşmış olduğu sonuca katılmıyorum. Onun sonucu yanlıştır. Bu sonuçla o, sadece bilimsel açıdan ispat edilmemiş bir hipotez inşa etmekte kalmıyor, Ardian Vehbiu’nun “Arnavutluk tarihi, efsanevi olsa da, çocuklara modern bir vatandaş kimliği vermektedir” fikrine destek veriyor (Shekulli, 18 Kasim 2008). Lubonja ise “Bir buçuk asırdır milliyetçilerin, komünistlerin ve totaliter rejimlerin yaptığı gibi çocuklarımızın milliyetçi duyguları beslenerek medeni kimlik inşa edilebilir mi? Eğer biz çocuklarımıza yalan anlatırsak onlar da yalanla devam ederler. Halbuki yalan üzerine hiç bir şey inşa edilmez” demektedir. ("Özgür olmak için bilgili ol ", Korrieri, 30. 11. 2008)
İskender Bey efsanesine itirazlar yüzyıllardır devam etmektedir. Öyleyse Arnavut olmak için illaki o efsaneye inanmak gerekmez. Bu da gösteriyor ki, sürekli bu efsaneyi empoze etmek isteyen Arnavut sosyetesi ve özellikle onun entelektüel sınıfı Hobsbaun’un dediği gibi “kısa 20. yüzyılın” milliyetçilik uğruna vahşetlerin işlendiği o korkunç dönemini hala atlatamamıştır.
Xhavit Shala’nın dediği gibi Atatürk ideolojisinin Ermenilere, Kürtlere ya da Türkiye’deki diğer gruplara kabul ettirilmesi ya da Kuran’ın anlattığı Hz. İbrahim’in putlara karsı hikayesi, ki o Ur şehrinde yaşamış ve dönemin güçlerine karşı direnmiştir, örneklerinde olduğu gibi İskender Bey efsanesini onu kabul etmek istemeyen toplum bölümlerine kabul ettirmeye çalışmak burada da başka ülkelerde olduğu gibi kimlik krizine yol açabilir.
İşkodra şehrinin Müslüman nüfusunun 2006’da, Rahibe Tereza heykelinin şehirlerine yerleştirilmesini istememesi ya da Üsküp’te İskender Bey’in heykeline Makedon nüfustan gelen tepki veya Belediye Başkanı Bollano’nun İskender Bey’in Yunan olduğunu söylemesi gösterir ki, Balkanlarda hala 20. yüzyıla ait etnik-din çatışması devam etmekte.Burada Miloseviç’in Çar Lazar efsanesini ve ayrıca Kosova Savaşı’nı kullanması Sırp milliyetçiliğini canlandırıp Arnavutlara baskıya ve Yugoslavya’da savaşa neden oldu. Her ne kadar Brubaker modern devletin işleyişini sağlayan uygulama kategori olarak 'ulus' görünümlü bir birliktir dese de, benim görüşüm Fransız cumhuriyetçi modeli ve fikrinden kopyalanmış Arnavut ‘ulus’ fikri bir aldanmaydı. Kadare, komünizm yıllarında, ‘Arnavutların ve İskender Bey’in kılıcı düzdü. Çünkü Arnavutlar iyi insanlardı’ ve aynı zamanda, ‘Türklerin kılıcı düz değildi eğik bir şekli vardı çünkü onlar kötü insanlardı’ efsanesini ortaya koydu (Lubonya’dan). Bu tamamen kişisel genellemeye varan bir sonuçtur. Sosyalist insanı İskender Bey merkezli olarak yaratmaları, Enver Hoca’yı peygamber gibi ve Kadare’yi vatanın entelektüel babası olarak kabul etmeleri yüzünden bugün Arnavutluk kültürel ve dini açıdan çok daha fakir bir ülkedir.
Komünizmin düşürülmesi ve milliyetçi-solcu ideolojinin zayıflamasıyla Arnavutluk’un Arnavutları artık eskinin birçok efsanesinden kurtulmuş durumda. Bence İskender Bey hakkındaki gerçeklerin anlatılması çok büyük bir sorun değildir çünkü Umut Özkırımlı’nın da dediği gibi “Kimlikler, üzerinde çalışılan bir projedir ve tarih, ekonomi, siyasi ve sosyal duruma göre değişiklik gösterir (Umut Özkırımlı ve Steven Grosby, Nations and Nationalism, 2007).
Efsanevi kahramanları Sultan AbdulHamit, Esat Pasha, Haxhi Qamil, Lenin, Stalin ya da başka biri olsa da Arnavutlar hep Arnavut olacaktı. Çünkü Gellner’in dediği gibi milliyetçiler ve ulus devlet başka bir mit, efsane ya da kahraman yaratacak ve onun kahramanlıklarını güzelleştirip millete sunacaklardı.
Bence, geçmiş hakkında ciddiyetle ve bilimsellikle araştırmak bugünün Arnavut elitlerin görevidir. Eğer gerçekten Avrupalı bir millet yaratmak istiyorsak, “fuhrer’siz,” “kumandan’sız” ve İsa Şampiyonu olmadan, sadece medeni ve gerçekten Avrupalı değerleri oluşturmak gerekir. Bu değerler, Lubonja’nin dediği gibi efsane ve kahramanlar üzerine değil bilgi üzerine inşa edilmeli çünkü bilim bizi özgür kılacak.
Müslüman Arnavutluk için Arnavutça’dan tercüme edilmiştir.
Yorumlar